Korona ile mücadelede, eşitlik, adalet ve alkış...
Bir yılı aşkın süredir korona ile yaşıyoruz. Korona ile yatıyor, korona ile kalkıyor, salgının ne zaman, nasıl biteceğini, aşıyı, tedavisini, ilaçları konuşuyor, duruyoruz...
Geldiğimiz nokta, sıfıra sıfır, elde var sıfır...
Sadece aşı konusunda biraz mesafe alındı, enjekte edilmeye başlandı, o kadar...
Gerisi tam bir muamma. İki ay önce başlayan normalleşme sürecini hiç iyi değerlendiremedik. Geldiğimiz noktada, hafta sonları yeniden evlere kapanmak zorunda kaldık.
Önümüz Ramazan. Çok daha sert tedbirlerin gelmesi muhtemel gibi gözüküyor. Gerçi, Ramazan'ın ilk yasakları da açıklandı zaten. Ülke genelinde tüm restoranların paket servis dışında kapatılmasına, hafta sonlarının yasaklanmasına ilave yeni yasaklar da gelecek gibi...
Burada bir parantez açalım. Ben, özellikle yeme-içme sektörüne getirilen yasakları anlamış değilim. Bir yıldır en fazla mağdur olan bu sektör. İki ay önce kontrollü normalleşme diyerek, açılmalarına imkan verildi. Eski ekibini yüzde 50-60 oranında yeniden toparlamaya çalışan, eksikleri için yeni elemanlar bulan yeme-içme sektörü, iki ay içerisinde yeniden başa döndü, yine kaderine terk edildi.
Daha da vahimi, cafe ve restoranlar kapalı ama, otellerin, eğlence merkezlerinin restoranları açık. Nerede eşitlik, nerede adalet?
Türkiye'nin pandemide 3.piki yaşanmasının nedeni çok net belli. Okullar. Özellikle ilkokul seviyesindeki çocuklar hastalığı okuldan eve, evden okula taşıyarak, salgının pik yapmasının ana nedeni durumdalar.
Bu nedenle tabi ki çocukları suçlayamayız. Oysa resmi-özel hiç ayrım yapılmaksızın okullar kapatılsa, uzaktan eğitim devam etse, salgınla mücadelede ciddi bir yol katetmiş oluruz. Tabi burada kritik mesele, tüm okulların, kursların, eğitim kurumlarının kapalı olması...
Her öğrenci bir yarış içerisinde. Kimisi daha iyi bir üniversite, kimisi daha iyi bir lise için. Ama garipliğe bakın, okul özel ise, kurs adı altında eğitim devam ediyor. Devlet okulu ise kapalı. Ve her iki okulun öğrencisi de aynı hedef için ama, eşit olmayan şartlarda yarışıyorlar. Nerede eğitimde eşitlik, nerede adalet?
Ülkeyi 19 yıldır yöneten, yapılmaz denilenleri yapan, ülkeyi yeniden imar eden, Türkiye'yi nereden nereye getiren Ak Parti iktidarı, kabul edelim ki, eğitim politikası ve ekonomi yönetiminde sınıfta kaldı.
Evet, ekonomide ihracat rakamları, devasa yatırımlar, tesisler güzel ama, mevcut ekonomik şartlar küçük esnafı bitiriyor. Kısaca, büyük balık, küçük balığı yutuyor, yutmasına da ses çıkartılmıyor...
Pandemi sürecinin ekonomik yönetimine yönelik bu eleştiriyi getirirken, sağlık politikasındaki başarıyı da gözardı etmemek gerekiyor. Türkiye'de salgın en uç noktalarda olsa da, AB ülkelerindeki, ABD'deki o vahim, korkutucu görüntülerin hiç birisini çok şükür görmedik. Hastane koridorlarında bağıra bağıra ölen, belli bir yaşın üzerindeyse ölüme terkedilen bir vatandaşımız bile olmadı.
Ak Parti iktidarının, 19 yılda sağlıktaki hamlelerinin ve yatırımlarının karşılığını salgın ile mücadelede fazlasıyla gördük.
İşte aşı çalışmaları. Şu anda dünyada en fazla aşı gerçekleştiren 6. ülke konumundayız ve aşılama sistemi tıkır tıkır işliyor. Bizzat kendi aşılama sürecimi anlatarak yazımı noktalamak istiyorum...
Basın kartı bulunan gazetecilerin aşı kapsamına alınmasının ardından, cuma günü sisteme girip, 2 dakika içerisinde, hangi hastanede, saat kaçta, hangi aşıyı yaptırmak istediğimi seçerek, randevumu aldım. Cumartesi günü saat 10.15'te girdiğim Ersin Arslan Hastanesi Mücahitler Şubesi'nde, Biontech aşımı 10.30'da yaptırdım, 15 dakika bekledikten sonra 10.45'te hastaneden ayrıldım... 30 dakikada işlem tamam...
Sezar'ın hakkı Sezar'a...
Yeri geldiğinde eleştiriyor, daha iyi olmasını istiyorsak, doğru çalışmalarda da alkışlamasını, övmesini bilmeliyiz.
Rabbim devletimize zeval vermesin.
Bir yılı aşkın süredir korona ile yaşıyoruz. Korona ile yatıyor, korona ile kalkıyor, salgının ne zaman, nasıl biteceğini, aşıyı, tedavisini, ilaçları konuşuyor, duruyoruz...
Geldiğimiz nokta, sıfıra sıfır, elde var sıfır...
Sadece aşı konusunda biraz mesafe alındı, enjekte edilmeye başlandı, o kadar...
Gerisi tam bir muamma. İki ay önce başlayan normalleşme sürecini hiç iyi değerlendiremedik. Geldiğimiz noktada, hafta sonları yeniden evlere kapanmak zorunda kaldık.
Önümüz Ramazan. Çok daha sert tedbirlerin gelmesi muhtemel gibi gözüküyor. Gerçi, Ramazan'ın ilk yasakları da açıklandı zaten. Ülke genelinde tüm restoranların paket servis dışında kapatılmasına, hafta sonlarının yasaklanmasına ilave yeni yasaklar da gelecek gibi...
Burada bir parantez açalım. Ben, özellikle yeme-içme sektörüne getirilen yasakları anlamış değilim. Bir yıldır en fazla mağdur olan bu sektör. İki ay önce kontrollü normalleşme diyerek, açılmalarına imkan verildi. Eski ekibini yüzde 50-60 oranında yeniden toparlamaya çalışan, eksikleri için yeni elemanlar bulan yeme-içme sektörü, iki ay içerisinde yeniden başa döndü, yine kaderine terk edildi.
Daha da vahimi, cafe ve restoranlar kapalı ama, otellerin, eğlence merkezlerinin restoranları açık. Nerede eşitlik, nerede adalet?
Türkiye'nin pandemide 3.piki yaşanmasının nedeni çok net belli. Okullar. Özellikle ilkokul seviyesindeki çocuklar hastalığı okuldan eve, evden okula taşıyarak, salgının pik yapmasının ana nedeni durumdalar.
Bu nedenle tabi ki çocukları suçlayamayız. Oysa resmi-özel hiç ayrım yapılmaksızın okullar kapatılsa, uzaktan eğitim devam etse, salgınla mücadelede ciddi bir yol katetmiş oluruz. Tabi burada kritik mesele, tüm okulların, kursların, eğitim kurumlarının kapalı olması...
Her öğrenci bir yarış içerisinde. Kimisi daha iyi bir üniversite, kimisi daha iyi bir lise için. Ama garipliğe bakın, okul özel ise, kurs adı altında eğitim devam ediyor. Devlet okulu ise kapalı. Ve her iki okulun öğrencisi de aynı hedef için ama, eşit olmayan şartlarda yarışıyorlar. Nerede eğitimde eşitlik, nerede adalet?
Ülkeyi 19 yıldır yöneten, yapılmaz denilenleri yapan, ülkeyi yeniden imar eden, Türkiye'yi nereden nereye getiren Ak Parti iktidarı, kabul edelim ki, eğitim politikası ve ekonomi yönetiminde sınıfta kaldı.
Evet, ekonomide ihracat rakamları, devasa yatırımlar, tesisler güzel ama, mevcut ekonomik şartlar küçük esnafı bitiriyor. Kısaca, büyük balık, küçük balığı yutuyor, yutmasına da ses çıkartılmıyor...
Pandemi sürecinin ekonomik yönetimine yönelik bu eleştiriyi getirirken, sağlık politikasındaki başarıyı da gözardı etmemek gerekiyor. Türkiye'de salgın en uç noktalarda olsa da, AB ülkelerindeki, ABD'deki o vahim, korkutucu görüntülerin hiç birisini çok şükür görmedik. Hastane koridorlarında bağıra bağıra ölen, belli bir yaşın üzerindeyse ölüme terkedilen bir vatandaşımız bile olmadı.
Ak Parti iktidarının, 19 yılda sağlıktaki hamlelerinin ve yatırımlarının karşılığını salgın ile mücadelede fazlasıyla gördük.
İşte aşı çalışmaları. Şu anda dünyada en fazla aşı gerçekleştiren 6. ülke konumundayız ve aşılama sistemi tıkır tıkır işliyor. Bizzat kendi aşılama sürecimi anlatarak yazımı noktalamak istiyorum...
Basın kartı bulunan gazetecilerin aşı kapsamına alınmasının ardından, cuma günü sisteme girip, 2 dakika içerisinde, hangi hastanede, saat kaçta, hangi aşıyı yaptırmak istediğimi seçerek, randevumu aldım. Cumartesi günü saat 10.15'te girdiğim Ersin Arslan Hastanesi Mücahitler Şubesi'nde, Biontech aşımı 10.30'da yaptırdım, 15 dakika bekledikten sonra 10.45'te hastaneden ayrıldım... 30 dakikada işlem tamam...
Sezar'ın hakkı Sezar'a...
Yeri geldiğinde eleştiriyor, daha iyi olmasını istiyorsak, doğru çalışmalarda da alkışlamasını, övmesini bilmeliyiz.
Rabbim devletimize zeval vermesin.