Melbourne
Yeni Zelanda'da, 1950 ve 1960’lı yıllarda Pasifik Okyanusu'ndaki ülkelerden gelen ancak vize süreleri dolan göçmen işçilere yönelik polisin 1974-1976 yılları arasında düzenlediği "şafak baskınları", Başbakan Jacinda Ardern’in mağdurlardan özür dilemesiyle yeniden gündeme geldi.
Ülkede 1970’lerde ekonomideki olumsuz gidişat ve artan işsizliğin etkisiyle Yeni Zelanda polisi, göçmen işçilerden vize süresi dolanların evlerine ve iş yerlerine şafak vakitlerinde baskın düzenlemiş ve ülkede yasa dışı bulundukları belirlenen göçmenleri sınır dışı etmişti.
Yeni Zelanda polisinin ülkede kalma süreleri dolan işçiler arasında Pasifik adalarından gelenlere yönelik düzenlediği, fiziksel ve sözlü şiddet içeren yakalama ve sınır dışı etme operasyonları "şafak baskınları" olarak adlandırıldı ve belli bir etnik kökene sahip kişileri hedef alması dolayısıyla "ırkçı" olarak tanımlandı.
Şafak baskınlarına giden süreç öncesi yaşananlar
Yeni Zelanda hükümeti, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, başta İngiltere'ye olmak üzere, çoğunlukla et, yün ve süt ürünleri gibi tarımsal ihracat ürünlerinde patlama yaşayan ülke, artan iş gücü ihtiyacını karşılamak amacıyla Cook Adaları, Niue, Tokelau, Samoa, Tonga ve Fiji'den işçi almaya başladı.
O yıllarda Cook Adaları, Niue ve Tokelau'dan gelenlere otomatik olarak Yeni Zelanda vatandaşlığı verilirken, Tonga, Samoa ve Fiji'den gelenler geçici kısa vadeli vizeler ve diğer göç planları gibi yollarla Yeni Zelanda'ya erişmeleri sağlanıyordu.
Yeni Zelanda’da, 1945 yılında yaklaşık 2 bin Pasifik kökenli yaşarken, işçi alımlarıyla bu rakam 1976'da 65 bin 700’e ulaşarak, o dönemdeki toplam nüfusun yüzde 2,1'ini oluşturmaya başladı.
Artan ihracat taleplerini karşılamak için işçilere ihtiyaç duyan Yeni Zelanda, ülkeye gelen ve vize süresi dolan Pasifik kökenli işçilerin, ülkede kalmasına göz yumuyordu.
Hayat standardının çok yüksek, herkesin bir iş sahibi ve enflasyonun neredeyse sıfır olduğu dönemlerin ardından yün fiyatlarının aniden yüzde 40 değer kaybetmesi ihracat gelirlerinin yüzde 16 düşmesine neden oldu.
Ardından en büyük alıcı konumundaki İngiltere’nin 1 Ocak 1973'te Avrupa Ekonomik Topluluğuna katılmasıyla, bu ülkeye yaptığı ihracata bağımlı olan Yeni Zelanda ekonomisi, ciddi şekilde etkilenmeye başladı.
Şartların değişmeye başlamasıyla sarsılmaya başlayan ülke ekonomisine, 1970'lerin başında petrol fiyatlarının yaklaşık 3 ABD dolarından 20 ABD dolarına yükselmesinin getirdiği yük Yeni Zelanda'yı kökünden sarsanken, işsizliğin de artmasına neden oldu.
Artan işsizlik ve ekonomik zorlukların baş göstermesiyle birlikte bazı medya organları ve politikacılar, ülkede vize süresi dolan işçileri hedef göstermeye başladı.
Gelen baskılarla 1968'de değişikliğe gidilen Göç Yasası, çalışma izinlerini aşanların sınır dışı edilmesine izin verdi.
Bozulan ekonomi, artan işsizlik baskınların yolunu açtı
Yasa değişliğinin ardından, özellikle 1950 ve 1960’lı yıllarda Pasifik ülkelerinden gelen ve vize süresi dolan işçilerin ev ve iş yerlerine gece geç saatlerde ve sabahın erken saatlerinde baskınlar düzenleyen polis, yıllarca ülke ekonomisine katıda bulunan işçileri sınır dışı etmeye başladı.
Gece geç ve sabahın erken saatlerinde sözlü ve fiziki şiddet kullanılarak yapılan baskınlar "şafak baskınları" olarak ülke tarihine geçerken, polisin ülkedeki vizesi biten çok sayıda işçi arasından Pasifik kökenli işçileri hedef alması "ırkçılık" olarak değerlendirildi.
Pasifik adalarından gelen işçilerin, ülkede vize sürelerini aşanların yalnızca üçte birini oluşturmasına rağmen, şafak baskınlarının yüzde 86'sının bu işçilere yönelik yapılması baskınlardaki hedefi ortaya koyuyordu.
Oysa ülkede vize süresini aşan işçilerin çoğu Büyük Britanya, Güney Afrika ve ABD'dendi ve bu kişilere yönelik yapılan operasyonların oranı ise sadece yüzde 5’ti.
Protestolardan korkan ve potansiyel olarak göçmenlerin ekonomik gerekliliğini fark eden dönemin İşçi Partisi hükümetinin Başbakanı Norman Kirk, 1974'te baskınlara son verilmesi çağrısında bulundu ancak bir sonraki yıl seçimleri, göçü durduracağı sözünü veren Robert Muldoon liderliğindeki Ulusal Partinin kazanması, şafak baskınlarına hız kazandırdı.
Göç yasalarındaki değişiklik baskınları durdurdu
Ülke içindeki artan baskılar ve insan hakları savunucularının tepkisine sessiz kalamayan Başbakan Muldoon, 1977'de göç yasalarında değişikliğe gitti ve vize süresini aşanlara yönelik yapılan baskınlar sona erdi.
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, Pasifik Okyanusu'ndaki ülkelerden işçi olarak gelen ve polisin 1974-1976 yılları arasında yaptığı "şafak baskınlarına" maruz kalanlardan yaklaşık 45 yıl sonra resmen özür diledi.
Başbakan Ardern, "hükümet adına, şafak baskınlarına yol açan göçmenlik yasalarının ayrımcı bir şekilde uygulanması nedeniyle Pasifik topluluklarından resmi ve kayıtsız şartsız şekilde özür dilediğini" ifade etti.
"Baskınların sözlü ve fiziksel şiddet içerdiğini anlıyoruz." ifadesini kullanan Ardern, "Şafak baskınları dönemi, ortak tarihimize gölge düşürdü. Bütün topluluklar kendilerini hedeflenmiş ve terörize edilmiş hissettiler. Baskınlar kesinlikle ayrımcıydı." dedi.
Hükümet, şafak baskınlarının neden olduğu zararı telafi etmeye çalışacak
Yeni Zelanda hükümeti özrün bir parçası olarak, baskınların yol açtığı zararın giderilmesi için bir dizi çalışmada bulunacak.
Hazırlanan çalışmaya göre, Pasifik topluluklarına sunulacak akademik ve mesleki bursların yanı sıra Samoa, Tonga, Tuvalu ve Fiji'den gelenler için Manaaki Yeni Zelanda Kısa Vadeli Burs Eğitim Kurslarına 3,1 milyon dolar kaynak ayrıldı.
Ayrıca, şafak baskınlarının tarihini öğretmeyi seçen okullara, söz konusu baskınlardan doğrudan etkilenenlerin geçmişlerini de içeren kaynaklar sağlanacak.
Kültür ve Miras Bakanlığı ile Pasifik Halkları Bakanlığı, Pasifik sanatçılarının ve tarihçilerinin, Şafak Baskınları döneminin kapsamlı bir tarihsel kaydını geliştirmek için topluluklarla birlikte çalışmasına olanak sağlamak için destek sağlayacak.
Polis baskınlarının en çok yaşandığı Auckland’da halihazırda kendini "Pasifikli" olarak tanımlayan 200 bin civarında kişi bulunuyor.