Geçmişte diplomaside pasif görünen ve yalnızlaştırılan Türkiye'nin aksine dünyanın dört bir yanında diplomatik girişimleriyle dünyanın izlediği bir ülke olmayı başaran Türkiye'nin, Türk dünyasına da öncülük ettiğini belirten Türkiye Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak, köşe yazısında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
İşte dikkat çeken o köşe yazısı:
Türkiye bir zamanlar diplomasi alanında yalnızlıkla özdeşleştirilirken bugün Avrupa’dan Asya’ya, AB ve ABD’den Rusya’ya, Doğu Akdeniz’den Orta Doğu ve Basra Körfezi’ne kadar birçok uluslararası kriz başlıklarında diplomatik girişimleri izlenen ve sözü dinlenen bir konumda olduğunu gösterdi.
Türk Devletleri Teşkilatı’na üye ülkeler Türkiye üzerinden dünyaya açılma imkânı elde ederek üzerlerindeki kilitleri kırmaktadır.
Türkiye, Batı’yla ilişkileri çatışma yerine iş birliğine dönüştürdü.
Ukrayna Savaşı yakın gelecekte yeni bir dünya savaşına yol açar mı? Orta Asya, Kafkaslar ve Balkanlar’ı tehdit eden gelişmelere sebep olur mu? Suriye ve Doğu Akdeniz’e de yayılır mı?
Bu sorulara cevaplar aranırken Türkiye’nin dış politikadaki yapıcı ve barışçıl diplomasisi öne çıkmaktadır. Bu kontekste Türkiye’nin Orta Asya ve Rusya’ya yönelik politikası önemlidir. Türk dünyasının en büyük iki ülkesi Özbekistan ve Türkiye ilişkileri, Hive buluşmasında görüldüğü gibi tarihî adımlarla güçlenmektedir.
DIŞ POLİTİKADA TDT HAMLESİ
Bağımsızlıklarının 30. yılını kutlayan Orta Asya Türk Devletleri 2022 yılına girerken büyük bir adım attı; Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) uluslararası alanda yeni bir soluk olarak doğdu.
Türk dünyası yüzyılın son çeyreğinden itibaren çok umutlandı ama 20. Asırda içine kapandı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye ile Türk dünyası arasındaki ilişkiler çok kısıtlı oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan çift kutuplu küresel sistem ise dünyayı yeniden tasarlarken Türkçe konuşan halkların birbirinden uzaklaşmasına yol açan yapıyı kurdu.
Bu yüzden Soğuk Savaş sırasında Türk dünyası arasında Moskova üzerinden sürdürülen çok sınırlı sayıda kültürel ilişkiler söz konusu oldu. SSCB dağılınca diğer cumhuriyetler gibi Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Azerbaycan 1991 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiklerinde Türk dünyası arasında iş birliğinin temelleri atıldı. 1992 yılında Ankara’da “Türkçe Konuşan Devlet Başkanları Zirvesi” toplandı. Aradan 7 yıl geçtikten sonra 2009 yılında ise Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi kuruldu. Türk Konseyi ve Türk Keneşi de denilen bu platform uluslararası örgütler içinde mütevazı hedeflerle adım adım ilerledi. Bu bağlamda ekonomi, eğitim, ulaştırma, kültür, turizm ve dış politikaya yönelik kayda değer projeler elbirliği ile hayata geçirildi. Türk Keneşi 12 Kasım 2021’de İstanbul’da gerçekleştirilen 8. Zirvesi’nde tarihî bir adım atarak ismini Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) olarak ilan etti. TDT’nin başlıca amacı üyeleri arasında ekonomik ve kültürel iş birliği potansiyelini en yüksek seviyeye çıkarmaktır. Bunun yanında global ve bölgesel krizlere karşı ortak tutum takınarak uluslararası alanda barış ve dostluk lehinde inisiyatif almaktır.
TDT’NİN DÜNYAYA AÇILAN KAPISI: TÜRKİYE
Dünya jeopolitiğinde bir devletin okyanus veya denizlere kıyısının olması çok önemlidir. Bu bağlamda kıyısı olan devletler, deniz yollarını kullanarak dünyaya açılır, ticaret yapar, ana karasına yönelen tehditleri denizlerde karşılayabilir. Denizlere veya okyanuslara kıyısı olmayan devletler ise âdeta kilitlenmiştir. Zaten bu ülkelere “kilitli ülkeler” adı verilir. Bu yüzden etrafını çevreleyen ve denizlere kıyısı olan komşuları üzerinden dünya ile irtibat kurmak zorunda kalır. Başta Özbekistan olmak üzere çoğu Orta Asya ülkeleri de açık denizlere kıyısı yoktur. Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın Hazar Denizi’ne kıyı olmakla birlikte, bu deniz kapalı bir deniz olduğu için açık denizlerin imkânlarından uzaktırlar. Özbekistan ise açık denizlere ulaşabilmek için en az iki komşu ülkenin kara ve hava sahalarından geçmek durumundadır. Bu bakımdan Özbekistan çifte kilitli bir ülkedir.
Ayrıca belirtilmesi gereken bir durum daha vardır. Orta Asya’daki Türk dünyasını çevreleyen ülkelerin ekonomik büyüklüğü, askerî kapasitesi ve yeryüzü şekilleri de dikkate alınarak bir değerlendirme yapıldığında söz konusu kilitlenmenin oluşturduğu olumsuzluklar daha açık görülebilir. Dünyanın aşılması en zor dağlık bölgelerine sahip Tacikistan ve Afganistan yanında Özbekistan’ı çevreleyen ülkelerden biri Rusya diğer de Çin’dir. Bu ülkeler ekonomik ve askerî kapasiteleri bakımından birer dev olarak jeopolitik dengeleri kendi lehlerine kullanma imkânlarına da sahiptirler. Afganistan ise 40 yıldır bölgenin en istikrarsız ülkesi olarak siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan bölge ülkelerini olumsuz etkilemektedir.
Türk Devletleri Teşkilatı’na üye ülkeler Türkiye üzerinden dünyaya açılma imkânı elde ederek üzerlerindeki kilitleri kırmaktadır. TDT’ye üye devletlerinin toplam yüzölçümü yaklaşık 4,9 milyon kilometrekare ve nüfusları da 170 milyonu aşmaktadır. Söz konusu nüfusun ortak dil kullanma imkânı, genç ve dinamik nüfus yapısı ve görece eğitim düzeyinin yüksek olması ekonomik faaliyetleri kolaylaştıracak faktörlerdir. Coğrafi açıdan kilitlenmişlik durumu, siyasi birliktelikler ve ekonomik iş birlikleri sayesinde kırılacaktır. Türkiye bu noktada çok önemli bir işlev görecektir. Hava yolu koridorları vasıtasıyla, Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu’yla ve son olarak gündeme gelen Zengezur koridoruyla bölgenin dünyaya bağlanan gerçek bir köprüsü olacaktır.
EMÎR TİMUR’UN MİRASI: ÖZBEKİSTAN
Özbekistan zengin tarihi, kültür ve medeniyet birikimi yanında ekonomik kapasitesi ve yer altı kaynakları bakımından da oldukça zengin bir ülkedir.
Bağımsızlığının 30. yılını kutlayan Özbekistan, Emîr Timur’un mirası üzerinde yükselen bir ülkedir. Taşkent, Tirmiz, Hive, Kokand, Karşı, Buhara ve Semerkant gibi tarihî şehirleri her bakımdan cazibe merkezi olmuştur. Tarihe bakıldığında siyasî, ticarî ve ilmî bakımdan aralarında tatlı bir rekabet olsa da her bakımdan birbirlerini tamamlayan bu şehirlerden Semerkant ve Buhara şu mısralarla anlatılır:
Semerkand saykal-ı rûy-i zemîn est, Buhara kuvvet-i İslâm-ı dîn est.
Semerkant yeryüzünün ziynetidir, Buhârâ İslâm dininin kuvvetidir.
At sırtında yönettiği hiçbir savaşı kaybetmeyen büyük bir komutan olan Emîr Timur iktidarı müddetince Orta Asya’nın siyasi ve kültürel haritasını birleştirdi. Tahta oturduğu 1370'ten başlayarak 35 yılda Doğu'nun en güçlü devletini kurdu. TDT, Emîr Timur’un bir zamanlar birleştirdiği coğrafya üzerinde yeni bir hamledir. İzmir’den Taşkent’e, Antalya’dan Almatı’ya uzanan coğrafyada TDT dilde, işte ve fikirde birlik yolunda ciddi bir adımdır.
Özbekistan, ekonomik potansiyeli bakımından dünyanın ilgisini çekmektedir. Özbekistan hâlen dünyanın en büyük yedinci doğalgaz, dördüncü uranyum, altıncı pamuk üreticisi ve ikinci büyük pamuk ihracatçısıdır. Türkiye’nin Özbekistan’daki yatırımları son 5 yılda 70 kat, ortak şirket sayısı ise 5 kat artmıştır.
DÜNYANIN GÖZÜ TÜRKİYE’DE
Türkiye bölgesel ve küresel barış anlayışı bakımından son diplomatik girişimlerinde başarılı süreçler ortaya koydu. Türkiye’nin diplomasi tecrübesinin bir yansıması olarak Antalya Diplomasi Forumu imkânları iyi kullanıldı. Bu bağlamda Ukrayna’daki savaşı durdurmak için Rusya ve Ukrayna ile sürdürülen diplomatik girişimlerde kayda değer başarı sağlandı. İki ülkenin dışişleri bakanı önce Antalya’da buluştu. Türkiye hem iki ülke hem de Batı dünyası ile iyi ilişkilerini sürdürmeyi ustalıkla gerçekleştirdi. Bu süreçte Türk dış politikası uzun süredir mesafeli olduğu ülkelerle yeniden temasa geçerek kayda değer ölçüde olumlu neticeler aldı. İngiltere, Hollanda ve Almanya ile ilişkiler yeni bir ivme kazandı. Fransa ile ilişkilerde ise olağanüstü hızla iyileşmeler görüldü.
Rusya ve Ukrayna ateşkes sağlamak için Belarus ve Antalya’da masaya oturduktan sonra Türkiye İstanbul’da yeni bir inisiyatif başlattı. Belarus iki ülkenin komşusu ama savaşta Rusya yanında olduğu için tam olarak tarafsız bir ortam değildi. İstanbul’da Rusya ve Ukrayna’nın barış masasına oturması tarihî öneme sahiptir. İstanbul uluslararası diplomasideki bu rolüyle kıta Avrupası ve dünya jeopolitiğindeki konumunu pekiştirdi ve yıldızını parlattı. Türkiye’nin bir NATO ülkesi olarak söz konusu barış görüşmelerine ev sahipliği yapması bambaşka değere sahiptir. Kelimenin tam anlamıyla Doğu ile Batı arasında diplomatik köprü kurdu.
Türkiye bir zamanlar diplomasi alanında yalnızlıkla özdeşleştirilirken bugün Avrupa’dan Asya’ya, AB ve ABD’den Rusya’ya, Doğu Akdeniz’den Orta Doğu ve Basra Körfezi’ne kadar birçok uluslararası kriz başlıklarında diplomatik girişimleri izlenen ve sözü dinlenen bir konumda olduğunu gösterdi. Bu konuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun gayreti yanında Türk diplomatlarının bilgi, beceri ve zekâları da her türlü takdirin üstündedir.
Türkiye uluslararası alanda dünyanın yeni bir formata geçtiği süreci iyi okudu ve basiretle değerlendirdi. Biden sonrası dünya, radikal değişikliklerle karşılaştı. Trump dönemindeki İran karşıtı politikalardan vazgeçen ABD’nin bu yaklaşımı Basra Körfezi’ndeki ülkeleri yeni arayışlara soktu. Türkiye bu süreçte, kendi karşısında pozisyon alanlara aldırmadan Batı’yla ilişkileri çatışma yerine iş birliğine dönüştürdü. BAE, İsrail, Mısır ve Ermenistan ile ilişkileri hızla iyileştirme çabasına girdi. Suudi Arabistan ile de aynı şekilde ilişkiler olumlu yönde ivme kazandı.
Batı ise, Rusya’nın enerji kartına karşı önlem arayışında bütün dengeleri değiştirebilecek kadar kararlı olduğunu gösterdi. Bu kontekste İran ve Venezuela’ya uygulanan ambargoların kalkabileceği sinyalleri verildi. Irak, BAE, Katar gibi ülkelerin gaz ve petrolü daha geniş ölçeklerde ve yeni yollarla değerlendirileceği konuşulmaya başlandı. Ayrıca İsrail ve Mısır’ın Doğu Akdeniz’de tespit ettikleri gaz kaynakları Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması gündeme geldi. Konrad A. Vakfı “Türkiye gelecekte enerji pazarında önemli bir aktör ve merkez olabilir” şeklindeki görüşünü yayınladı. AB içindeki yetkili isimlerden biri olan Komisyon Başkanı da bu yönde beyanatta bulunarak Türkiye’nin yükselen önemini vurguladı…
Bütün bu gelişmeler Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaş sebebiyle dünya gündeminde daha fazla ilgi görmeye başladı. Böylelikle Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik önemi bir kat daha önem kazandı.
ÖZBEKİSTAN’A TARİHÎ ZİYARET
Rusya, 2008 yılında Gürcistan’a müdahale etti; Kuzey Osetya ve Acaristan’ı ülkeden kopardı. Ardından 2014 yılında Kırım’ı ilhak ettiğini açıkladı. 24 Şubat’tan itibaren de Ukrayna’da yeni bir savaş başlattı. Putin’in Ukrayna sonrası nasıl bir politika izleyeceği merak konusu iken Balkanlar’da Bosna Sırpları, Kafkaslar’da Ermeniler yeni çıkışlarda bulundu. Bugünlerde sorulan sorulardan bazıları şunlardır: Ukrayna Savaşı yakın gelecekte Orta Asya, Kafkaslar ve Balkanlara sıçrar mı? Suriye ve Doğu Akdeniz’e de yayılır mı?.. Bu sorular sorulurken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftalardaki Özbekistan ziyareti çok önem kazanmaktadır. Özbekler Türkiye ile ilişkilerini sıkılaştırırken jeopolitik kilitlerini kırmak yanında, toprak bütünlüğü ve güvenliklerini de korumaya büyük özen gösteriyorlar. Bu ortamda Türkiye’nin en üst seviyede yanlarında olması tarihî öneme sahiptir.
TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE YAKINLAŞMA
Putin de Batı ile ilişkileri koparmak istemiyor. Rusya’nın bu konuda en fazla güvendiği ülkeler içinde Türkiye öne çıkıyor. Türkiye’nin meseleye tarafsız yaklaşımı ve barış yönündeki diplomatik çabaları bağlamında Rusya ile Ukrayna arasındaki müzakere masasının İstanbul’da kurulması çok değerlidir. Görüşmeler olumlu geçmiştir. Ancak kesin barış anlaşması bakımından başarıyla sonuçlanması tarafların tutumuna bağlıdır. Elbette barış yönünde atılan adımların kazananı Rusya ve Ukrayna yanında Türkiye ve bölge ülkeleri olacaktır. Barış olursa bundan herkes kazançlı çıkacaktır. Şu ana kadar Türkiye’nin izlediği politikalar, Balkanlar’dan Kafkaslara ve Orta Asya’ya uzanan coğrafyadaki barış ve dostluktan yana tutumu dünya çapında pozitif yönde karşılık bulmuştur. Türkiye, bölge ve dünya siyasetindeki etkisini birkaç kat pekiştirmiştir.