“Onat, benim büyük amcamın ve teyzemin oğlu. Çok yakın akrabayız. Ailede çok sayılan, sevilen bir çocuktu. Gençliğinde çok hareketli, çevresine çok faydalı bir çocuktu.
Onat, babasının mesleği dolayısıyla (savcıydı babası) Alanya’da doğdu (1936). Daha sonra kardeşi Malatya’da doğdu, orada oldular. Bir müddet İzmir’de oldular, bir kardeşi de orada oldu. Daha sonra Gaziantep’e yerleştiler. Onat’ın ilkokula başladığı sırada Gaziantep’telerdi.
Ağabeyimiz bizim ve ailenin akıllı çocuklarından bir tanesiydi. Çevresine ve ailesine saygılı, kardeşlerine sevgili bir insandı. İlkokulu İstiklal İlkokulu’nda okudu. Ali Rıza Analan’dı öğretmeni. Kendi mezun olduğu sene ben ilkokula başladım, benim de öğretmenim oydu. İlkokuldan sonra ortaokul, ortaokul’dan sonra Gaziantep Lisesi’nden mezun oldu.
Lisede okuduğu zamanda ‘İshak’ isimli kitabı yazdı ve ondan çok güzel bir ödül aldı. Ve sinemaya meraklı bir insandı. Çocukluğundan beri hep sinema ile ilgili çalışmaları vardı. Mesela halamların dış hayat dedikleri ikinci avlusu vardı. Orada ahır vardı; köyden gelen develer, atlar orada kalırdı. O zaman develerle gelirdi yükler. Sonra o kesilince orayı gençler toplantı yeri gibi yaptılar. Akrabanın hepsi bir arada olduğu için gençlerimizin hepsi bir arada toplanırlardı. Hala, dayı, amca çocukları hepsi bir arada toplanırlardı. Onat Abi bize parça parça film parçaları koparır, bulur, getirirdi. Onları güneşle duvara yansıtıp onu izlerlerdi. Bizim görevimiz: güneşin ışığını içeri vermek için ayna tutmaktı. Sonra mesela kağıtla bir çizim yapıp, onu çevirip oynatarak: sinema böyle oynar, hareket böyle sağlanır, üst üste filmler çekilir, bu hareketi oradan canlı gibi görürsünüz diye bilgiler verirdi.
Okumayı çok seven bir insandı. Onun kitaplarını devamında da biz okurduk, paylaşmayı da seven bir insandı. İlk olarak Güzel Sanatlara kaydoldu. O edebiyat gibi düşünerek gitmişti. Oradan ayrılarak Hukuk Fakültesine girdi. Hukuk Fakültesini bir dersten bıraktı. Ve hayata atıldı: ‘Sinematek’i kurdu Türkiye çapında. Gaziantep’e de geldi sinematekin filmleri, seçme filmlerdi çünkü. Sonra Paris’te kaldı bir ara sonra tekrar İstanbul’a döndü. İki erkek çocuğu var: Mazlum ve Gazal. Birisi reklamcılık ile uğraşıyor, birisi daha başka bir iş ile uğraşıyor. Ailenin ikinci çocuğu, ablası var, üçüncü Erhün. Erhün’ün de yazıları Onatınki kadar fakat Erhün Ağabey’in şöyle bir tarzı vardı: ‘Bir aileye bir yazar yeter, ikinci bir yazara gerek yoktur.’ der. Hiçbir yazısını çıkarmamıştır ama çok güzel yazıları var, şiirleri var.
Onat Ağabey etrafındakileri de teşvik ederdi. O zamanlar ben tabii ev hanımıyım fazla uğraşım yok. Çizimlerle falan kitap çıkarıyorum. Sonra kendinden bir yardım almak istedim ‘Onat Ağabey nasıl yapayım?’ falan diye. ‘Bacım senin yaptığın şey o kadar güzel bir şey ki. Sakın bunu bırakma, bunun arkasını bırakma’ dedi. Ben de o sözün üstüne o yoldan devam ettim. Yani akraba olarak gurur duyduğumuz bir insan. Çok kötü bir şekilde vefat etti biliyorsunuz. Gaziantep onunla gurur duymalıyken, ismine konmuş bir tiyatro salonundan ismi kaldırıldı. Ki tiyatrocu, sinemacı, bu işlerin uzmanı bir insan. O ismin kalkması bana çok ağır geldi. Şimdi böyle bir mahallede yaşaması beni mutlu ediyor. Çünkü bir kesim onun değerini bilip o ismi koyduysa, ikinci kesimin gelip de o kıymetli ismi kaldırması çok acı bir şey. Bu ailesine karşı da hakaret sayılır bana göre, ben çok üzüldüm ve bir daha gitmedim o tiyatroya zaten. Yani Büyükşehir olsa ne, Onat Kutlar sahnesi olsa ne? Yani acıyor insan böyle değerlerin yok edilmesine.
Onat, Gaziantep’in 500 yıllık yazılı tarihi geçmişi olan bir ailenin çocuğu. Dedesi Osmanlı paşası. Çok aklı başında, ‘Ula’ rütbesi olan bir paşa. Babası, saygıdeğer bir savcı. Ailenin hemen hemen hepsi hukuk okumuş insanlar. Ve Onat’ın yaptığı hizmet; belki gelip de burada fiilen çalışmış değil, liseyi bitirinceye kadar buradaydı, yazları devamlı gelirdi. Devamlı gelip bedenen çalışmadı ama onun aklıyla çalışması zaten yeterliydi, gurur verici bir durumdu. Tabi insanlar okuyup meslek sahibi olduktan sonra kendi mesleklerine göre yaşam biçimi oluyor.
Birçok eserde imzası var: gazete köşe yazarıydı, senaryo yazarıydı. Kendini çok öne çıkaran bir insan değildi ama arkasından çıkan kitaplar zaten onun ne kadar verimli olduğunu gösteriyor. Son olarak bir kitap hazırladılar: ‘Onat Kutlar’a Mektup Var’ diye. Bütün arkadaşlarından, akrabasından, herkesten yazı aldılar, çok güzel bilgiler toplandı. Çok çok güzel şeyler yazıyor onda; çünkü herkes onun ayrı bir yönünü tarif ediyor. Fedakarlığını söylüyor, çalışkanlığını söylüyor. Çok değerli bir insandı, o değerli insanın adıyla anılan bir mahalle olmasına gerçekten çok mutluyum ben.
1995’te İstanbul’da bomba ile yaralandı. 13 – 14 gün kadar yattı ve sonunda kurtulamadı; çünkü belden aşağısı tutmuyordu. Çok acı günler geçirdik ve Onat’ı kaybettik. Kendisini rahmetle anıyoruz. Allah hiç kimsenin başına böyle bir ölüm vermesin. İnsanın yatağında uzanarak ölmesi ayrı bir şey, böyle insan eliyle katledilmesi ayrı bir şey: hiçbir suçu olmadığı halde, hiçbir suçu yoktu. Ki evlenme yıldönümleriydi. Eşiyle kutlamaya gitmek için eşini beklerken, arkasındaki bomba patladı. Özellikle kendine yönelik bir patlama değildi, orada bir genç kız yazar da öldü Onat ile beraber."
Haber: Başak AKAY
Röportaj Tarihi: Şubat 2018
Onat, babasının mesleği dolayısıyla (savcıydı babası) Alanya’da doğdu (1936). Daha sonra kardeşi Malatya’da doğdu, orada oldular. Bir müddet İzmir’de oldular, bir kardeşi de orada oldu. Daha sonra Gaziantep’e yerleştiler. Onat’ın ilkokula başladığı sırada Gaziantep’telerdi.
Ağabeyimiz bizim ve ailenin akıllı çocuklarından bir tanesiydi. Çevresine ve ailesine saygılı, kardeşlerine sevgili bir insandı. İlkokulu İstiklal İlkokulu’nda okudu. Ali Rıza Analan’dı öğretmeni. Kendi mezun olduğu sene ben ilkokula başladım, benim de öğretmenim oydu. İlkokuldan sonra ortaokul, ortaokul’dan sonra Gaziantep Lisesi’nden mezun oldu.
Lisede okuduğu zamanda ‘İshak’ isimli kitabı yazdı ve ondan çok güzel bir ödül aldı. Ve sinemaya meraklı bir insandı. Çocukluğundan beri hep sinema ile ilgili çalışmaları vardı. Mesela halamların dış hayat dedikleri ikinci avlusu vardı. Orada ahır vardı; köyden gelen develer, atlar orada kalırdı. O zaman develerle gelirdi yükler. Sonra o kesilince orayı gençler toplantı yeri gibi yaptılar. Akrabanın hepsi bir arada olduğu için gençlerimizin hepsi bir arada toplanırlardı. Hala, dayı, amca çocukları hepsi bir arada toplanırlardı. Onat Abi bize parça parça film parçaları koparır, bulur, getirirdi. Onları güneşle duvara yansıtıp onu izlerlerdi. Bizim görevimiz: güneşin ışığını içeri vermek için ayna tutmaktı. Sonra mesela kağıtla bir çizim yapıp, onu çevirip oynatarak: sinema böyle oynar, hareket böyle sağlanır, üst üste filmler çekilir, bu hareketi oradan canlı gibi görürsünüz diye bilgiler verirdi.
Okumayı çok seven bir insandı. Onun kitaplarını devamında da biz okurduk, paylaşmayı da seven bir insandı. İlk olarak Güzel Sanatlara kaydoldu. O edebiyat gibi düşünerek gitmişti. Oradan ayrılarak Hukuk Fakültesine girdi. Hukuk Fakültesini bir dersten bıraktı. Ve hayata atıldı: ‘Sinematek’i kurdu Türkiye çapında. Gaziantep’e de geldi sinematekin filmleri, seçme filmlerdi çünkü. Sonra Paris’te kaldı bir ara sonra tekrar İstanbul’a döndü. İki erkek çocuğu var: Mazlum ve Gazal. Birisi reklamcılık ile uğraşıyor, birisi daha başka bir iş ile uğraşıyor. Ailenin ikinci çocuğu, ablası var, üçüncü Erhün. Erhün’ün de yazıları Onatınki kadar fakat Erhün Ağabey’in şöyle bir tarzı vardı: ‘Bir aileye bir yazar yeter, ikinci bir yazara gerek yoktur.’ der. Hiçbir yazısını çıkarmamıştır ama çok güzel yazıları var, şiirleri var.
Onat Ağabey etrafındakileri de teşvik ederdi. O zamanlar ben tabii ev hanımıyım fazla uğraşım yok. Çizimlerle falan kitap çıkarıyorum. Sonra kendinden bir yardım almak istedim ‘Onat Ağabey nasıl yapayım?’ falan diye. ‘Bacım senin yaptığın şey o kadar güzel bir şey ki. Sakın bunu bırakma, bunun arkasını bırakma’ dedi. Ben de o sözün üstüne o yoldan devam ettim. Yani akraba olarak gurur duyduğumuz bir insan. Çok kötü bir şekilde vefat etti biliyorsunuz. Gaziantep onunla gurur duymalıyken, ismine konmuş bir tiyatro salonundan ismi kaldırıldı. Ki tiyatrocu, sinemacı, bu işlerin uzmanı bir insan. O ismin kalkması bana çok ağır geldi. Şimdi böyle bir mahallede yaşaması beni mutlu ediyor. Çünkü bir kesim onun değerini bilip o ismi koyduysa, ikinci kesimin gelip de o kıymetli ismi kaldırması çok acı bir şey. Bu ailesine karşı da hakaret sayılır bana göre, ben çok üzüldüm ve bir daha gitmedim o tiyatroya zaten. Yani Büyükşehir olsa ne, Onat Kutlar sahnesi olsa ne? Yani acıyor insan böyle değerlerin yok edilmesine.
Onat, Gaziantep’in 500 yıllık yazılı tarihi geçmişi olan bir ailenin çocuğu. Dedesi Osmanlı paşası. Çok aklı başında, ‘Ula’ rütbesi olan bir paşa. Babası, saygıdeğer bir savcı. Ailenin hemen hemen hepsi hukuk okumuş insanlar. Ve Onat’ın yaptığı hizmet; belki gelip de burada fiilen çalışmış değil, liseyi bitirinceye kadar buradaydı, yazları devamlı gelirdi. Devamlı gelip bedenen çalışmadı ama onun aklıyla çalışması zaten yeterliydi, gurur verici bir durumdu. Tabi insanlar okuyup meslek sahibi olduktan sonra kendi mesleklerine göre yaşam biçimi oluyor.
Birçok eserde imzası var: gazete köşe yazarıydı, senaryo yazarıydı. Kendini çok öne çıkaran bir insan değildi ama arkasından çıkan kitaplar zaten onun ne kadar verimli olduğunu gösteriyor. Son olarak bir kitap hazırladılar: ‘Onat Kutlar’a Mektup Var’ diye. Bütün arkadaşlarından, akrabasından, herkesten yazı aldılar, çok güzel bilgiler toplandı. Çok çok güzel şeyler yazıyor onda; çünkü herkes onun ayrı bir yönünü tarif ediyor. Fedakarlığını söylüyor, çalışkanlığını söylüyor. Çok değerli bir insandı, o değerli insanın adıyla anılan bir mahalle olmasına gerçekten çok mutluyum ben.
1995’te İstanbul’da bomba ile yaralandı. 13 – 14 gün kadar yattı ve sonunda kurtulamadı; çünkü belden aşağısı tutmuyordu. Çok acı günler geçirdik ve Onat’ı kaybettik. Kendisini rahmetle anıyoruz. Allah hiç kimsenin başına böyle bir ölüm vermesin. İnsanın yatağında uzanarak ölmesi ayrı bir şey, böyle insan eliyle katledilmesi ayrı bir şey: hiçbir suçu olmadığı halde, hiçbir suçu yoktu. Ki evlenme yıldönümleriydi. Eşiyle kutlamaya gitmek için eşini beklerken, arkasındaki bomba patladı. Özellikle kendine yönelik bir patlama değildi, orada bir genç kız yazar da öldü Onat ile beraber."
Haber: Başak AKAY
Röportaj Tarihi: Şubat 2018