İstanbul
Medya Platformu ve MİSMED Sosyal Medya Derneğince düzenlenen "Evlat Nöbeti Çalıştayı"nda, Diyarbakır'da terör örgütü PKK'nın dağa kaçırdığı evlatlarını almak için HDP il binası önünde nöbet tutan ailelerin "dirayetli duruşu" ele alındı.
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'ndeki çalıştay kapsamında, "Evlat Nöbeti Aileleri: Sosyolojik Profil ve Ortak Protest Kimlikler" başlıklı panel düzenlendi.
Panelde konuşan Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) Yönetim Kurulu Başkanı Fatmanur Altun, medyanın devasa bir mekanizma olduğunu ve devasa bir sermayeyle çalıştığını belirterek, toplumun kodlarının medya aracılığıyla değiştirilmeye çalışıldığını, bunun inorganik bir müdahale olduğunu ve insanların zihinlerine müdahale edildiğini anlattı.
Diyarbakır anneleriyle ilgili birçok insanın yazdığına, sosyal medya kampanyaları yapılmaya çalışıldığına ancak bir karartma kampanyası da olduğuna işaret eden Altun, şöyle konuştu:
"Şunların haber değeri yok mu? Kürtçe konuşan anneler, Kürtleri temsil ettiğini iddia eden bir yapıyı tamamen dışlıyorlar ve onlara karşı bayrak açıyorlar. Bu aslında hikayesi olan bir şey. CNN'in gelip 9 saat burada da canlı yayın yapması gerekiyor ama yapmıyorlar. Gezi parkına gidiyor 9 saat canlı yayın yapıyor. Bu, 40 yıldır da suistimal ettikleri, akademilerine getirdikleri, konuştukları, tartıştıkları, konferanslar yaptıkları bir mesele olmasına rağmen bunu konuşmuyorlar. Amerikalı bir gazeteci, Diyarbakır anneleri ilk gündeme geldiği zaman bir tweet atmıştı. Sosyal medyama düşmüştü. Bir gördüm, şok oldum. 'Buraya da bir bakmak lazım, çok enteresan bir şey olabilir mi?' diyor, video linki veriyor. Hemen onu birine göndermek istedim, tekrar girdim video silinmiş. Burada hemen o müdahaleyi görebiliyorsunuz. 'Buraya bu tweeti atamazsın.' diyor.''
Dağa çıkarılan çocukların da haber değeri olduğunu vurgulayan Altun, "Mesela, sözde ikna edilerek, beyinleri yıkanarak işte propaganda yoluyla bir şekilde dağa kaldırılan çocukların hepsinin fakir çocuklar olması. Bu da haber değeri olan bir şey. Bas bas bağırıyor orada insanlar; 'Senin çocuğun Porsche'a biniyor. Avrupa'da tatillerde geziyor, orada okuyor, eğitim alıyor, benim çocuğum niye dağda?' Feryat ediyor baba, hiç duyan yok. Tamamen üç maymunu oynuyor medya. Aynı şekilde mesela kamplarda sözde eğitim adı altında tamamen ölmek ve öldürmek üzere programlanan ve ölüm makinesi haline dönüştürülen, insanlık dışı bir yaşama mahkum edilen çocuklar... Mağaralarda yaşıyorlar bu çocuklar. Tacize, tecavüze, inanılmaz suistimallere uğruyorlar. Bütün araştırmalar gösteriyor ki 8-9 yaşından başlayacak kadar küçük çocuklar bunlar. Bunun da mı haber değeri yok? Buna da mı bakmayacaksınız, bunu da mı görmeyeceksiniz?" ifadelerini kullandı.
Fatmanur Altun, "'Doğuda kadın güçsüz, eziliyor, suistimal ediliyor. Kadının hiçbir hak ve hukuku yok.' diye çok yaygın bir anlatı var. Diyarbakır anneleri kendi kişilikleri, kimlikleri ve sesleriyle bu anlatıyı imha ettiler." diyerek, ancak bunun görmezden gelindiğini, haber değerinin yok sayıldığını söyledi.
Ortada bir medya karartması olduğuna dikkati çeken Altun, "Medya karartmasının farkına vardıktan sonra ancak bir tık ileriye gidebiliriz. Biz ne yaparsak yapalım, en güzel, şahane, fantastik eylemi burada yapsak da medya bunu görmeyecek. O zaman ne yapacağız? Özel olarak medyaya reklam vereceğiz, bir şeyler yapacağız. Yani toplum olarak oradaki görülmeyen şeyi zorla göstereceğiz bu bir. İkincisi, enformel kanalları harekete geçirmek zorundayız. Nasıl 15 Temmuz'da interneti kapattılar, camilerden salalar vasıtasıyla haberleşildi. Hoparlör bizim oradaki enformel iletişim ağımızı kurdu. Artık sosyal medyaya ve bu konvansiyonel medyaya güvenemeyiz." değerlendirmesinde bulundu.
"Diyarbakır annelerinden ödleri kopuyor"
Daily Sabah yazarı Tülay Demir Oktay da Diyarbakır annelerinin terör örgütü PKK'nın oyununu bozduğunu, hiç kimsenin bunu beklemediğini ifade etti.
"Annemin Sesi" kitabını yazmak için önce Diyarbakır anneleriyle röportajlar yaptığını, sonra da terör örgütünden kaçan gençlerle bir araya geldiğini anlatan Oktay, şunları kaydetti:
"Gençlerle konuştuğumda ilk sorum şuydu; 'Neden, nasıl gittiniz?' Gençlerden gelen cevap, yüzde 99,9 'HDP Gençlik Kolları tarafından götürüldüm.' oldu. 'Niçin gittiniz, bir dava peşinde misiniz?' diye sorduğumda da 'Bir davamız falan yok. Evde sıkılıyordum oraya saz kursuna gittim. Orada toplantılara katıldık. Sosyal sorumluluk projeleri yapmaya başladık.' Hatta bir genç şunu anlattı; 'Hava kirliliği için çalışmaya başlamıştım.' dedi. Bir tank fabrikasından dolayı hava kirliliği yaşanıyormuş. Sonra zaman içerisinde onlar sizin güveninizi kazandıktan sonra daha farklı işlemeye başlıyorlar. 'Siz daha önemli yerlere gelebilirsiniz, daha büyük işler başarabilirsiniz.' gibi gençlerin zayıflıklarını kullanarak götürmüşler."
Terör örgütü PKK tarafından dağa çıkarılan bir gencin, annesinin Diyarbakır annelerinin eylemine katıldığını gördükten sonra bir video gönderdiğini aktaran Oktay, "Diyor ki 'Anne sen orada oturduğun için senden çok utanıyorum. Bir an evvel kalk eve git.' Mustafa Biçer'e bunu sordum; 'Sen buradan bir video çektin ve yayınladın, o videoyu niye çektin?' Çocuk dedi ki 'Silah zoruyla bize o videoları çektiriyorlar. Baskı, şantaj yapıyorlar.' Mustafa döndüğünde de zaten aslında terörün tamamen beli kırıldı. Oradaki gençler, Diyarbakır annelerine diyorlar ki 'Sizden korktukları kadar kimseden korkmuyorlar.' Yani Diyarbakır annelerinden ödleri kopuyor." diye konuştu.
"Kandil'in terör sosyolojisini bozdu"
Gazeteci Güngör Yavuzaslan da HDP İl Başkanlığı önündeki oturma eylemine katılan annelerin ve dağdan kurtarılan gençlerin sayısının günden güne arttığına dikkati çekti.
Yavuzaslan, 300 ailenin mücadelesine devam ettiğini kaydederek, "Diyarbakır anneleri dediğimiz, 'vicdan hareketi' olarak adlandırdığımız bu bir başkaldırıdır. Evlatlarını kaybeden annelerin bir vicdan hareketidir. Ama ne oldu? Gezi parkındaki kırmızı elbiseli kadın kadar gündem olmadılar. Biz bunu uluslararası mecraya taşıyamadık, Batılı annelere anlatamadık, duyuramadık." şeklinde konuştu.
Türk medyasında "anı yakalayamama" hastalığı olduğunu, bunun aşılması gerektiğini belirten Yavuzaslan, "Biz 'Diyarbakır anneleri' diyoruz ama babalar da var. Bu bir aile işi. Ve gerçekten Kandil'in terör sosyolojisini bozdu bu iş. Ama bizim medya olarak çıkarmamız gereken çok dersler var." dedi.
Çalıştaydaki oturumlarda; "Yeni Toplumsal Hareketin Yeni Öznesi: Evlat Nöbeti Aileleri", "Evlat Nöbetindeki Aileler: Toplumsal Beklentiler ve Duygusal Emek", "Evlat Nöbetindeki Aileler ve Medya Sosyolojisi", "Evlat Nöbetindeki Aileler: Aidiyet, İnanç ve Mücadele", "Evlat Nöbetindeki Aileler ve Sivil Direnişleri: İletişim ve Terörizmin Sosyolojisi" başlıklı konular, uzmanlar tarafından sosyolojik açıdan değerlendirildi.
Çalıştayın sonuç bildirgesi, yarın Diyarbakır'daki Kurşunlu Camisi önünde kamuoyuyla paylaşılacak.