1980’li yıllarda yurtdışından Türkiye’ye getirilen döviz trafiğini yöneten, Aslen Iraklı olan Lübnanlı ortağı Şekerci ile Uluslararası piyasalarda döviz ve altın ticareti yapan Berber Yaşar, hayat hikayesini, Özal ile arasında geçen diyaloğu, memleketi Kilis’i, Gaziantep’teki dostlarını, Türkiye’yi, ilkelerini ve hayırsever kimliğini, edindiği servetinin kaynağını samimiyetle Mega Haber okuyucuları için anlattı.
Türkiye’nin en büyük kaçakçısı derlerdi Berber Yaşar için. En büyük babalardan birisi olarak ta anlatılır…
Hayırsever yönü ile yaptıklarını kimse fazla bilmez.
Hele Kilis için yaptıklarını;
Kilis 7 Aralık Üniversitesi’nin temelini atan, doğduğu evi taziye evi yapılması için belediyeye bağışlayan, Kilis Uygulama Oteli için proje başlatan, tarlalarını çiftçilere bırakan, arazilerini hayır işleri için değerlendiren kapısına geleni boş çevirmeyen bir insan Berber Yaşar.
Kaçakçımı? Hayırsever mi?..
Tek ruh iki Yaşar.
Her dakikası tecrübe dolu çok çileli, biraz da heyecanlı 80 yıllık bir ömür. Allah uzun ömürler versin.
Sizin anlayacağınız;
Yaşar Aktürk’ü yani Berber Yaşar’ı ben anlatmaya çalışacağım sizde anlamaya çalışın…
Röportaj: Arif Kurt
**
1980’li yıllarda adı döviz ve altın kaçakçılığına karışmasına rağmen devletle her zaman temas halinde olan, kendi tanımıyla ‘Dünya’nın en tanınmadık yerlerindeki algıya göre bölgenin çok ünlü kaçakçısı; tanıdıkları yerde de hayırsever, devlet büyükleriyle tanıştırılan biri’ olan ve Özal’ın Türk Parası Koruma Kanunu çıkartmasıyla; kaçıp, gittiği ülkesine geri dönen Berber Yaşar…
Memleketinde adına türküler yazılan-söylenen ve tam bir Kilis aşığı olan Yaşar Aktürk, kapılarını Mega Haber’e açtı. Berber Yaşar’ı İstanbul’da ikâmet ettiği boğaz manzaralı evinde ziyaret eden Mega Medya Genel Yayın Koordinatörü Arif Kurt, Berber Yaşar hakkında merak edilenleri kendi ağzından dinledi.
Aktürk, söyleşinin başında kendisine ‘Berber’ lakabının neden takıldığını şu sözlerle anlattı:
“Rahmetli babam berberdi. 1951’de vefat ettiğinde ben 9 yaşımdaydım. Ondan sonra işte ‘Berber Muzaffer’in oğlu, Berber Yaşar’ dediler. Biliyorsunuz Kilis’te herkesin bir lakabı var. Benimki de ‘Berber Yaşar’ olarak kaldı. Yani ‘Yaşar Aktürk’ olarak 100 kişi tanırsa, ‘Berber Yaşar’ olarak 10 bin kişi tanır.”
“Rahmetli babam öldüğünde fazla bir şeyimiz yoktu. Ben, 13 yaşımda hayata atıldım. Birinci evliliğimi 18 yaşımda yaptım. İkinci evliliğim de oldu.
Biz çalışmaya o zaman başladık. Herkes kaçakçılık yapıyordu, sınır ticareti. Kilis’ten zeytinyağı ile fıstık giderdi. Getirdikleri; eski elbise, ceket, krem, jilet makinesi, çakmak ve buna benzer eşyalar. Eski ceketler, gömlekler getirilip; pazarlarda satılırdı. Biz de çakmaktı, ufak saatlerdi ucuz ucuz, kol saatiydi; bunları Antep’e taşırdık. Daha Büyük Pasaj açılmamıştı.
BÜTÜN PASAJI BİZ BESLEDİK
Büyük Pasaj, 1968-69’larda açıldı. Orada iki tane dükkân vardı, sonra pasaj oldu. Sonra bütün pasajı biz besledik. Kalem, dudak boyası, kurşun kalem, çakmak, berber usturası; hiçbir şey yoktu. Yani memleket sınır ticareti yapıyordu.”
“KİLİS’TE HİÇBİR ZAMAN UYUŞTURUCU VE TERÖR OLAYI OLAMIŞTIR
Kilis’in tarihine bakın. O tarihte ne silah, ne beyaz toz, hiçbir uyuşturucu; hiçbir zaman bizim Kilis’imizde olmamıştır. Biz, hiçbir zaman bu işe girmemişizdir. Bizde PKK’li hiçbir zaman olmamıştır. Hiç terör olayı olmamıştır.
BİZ DEVLETİMİZE DAİMA SAYGILIYDIK
Biz devletimize daima saygılıydık. Yaptığımız sınır ticareti dışında devletimize saygımız sonsuzdu. Zamanında birkaç tane PKK’ye niyetli olanlar geldiler. Oturamadılar, kaçıp, gittiler.
KİLİS’E GELİR, EVLİLİK EŞYASI ALIRLARDI
Şimdi bilinmiyor, o zaman mecburduk. ‘Kaçakçılık’ deniliyordu. Hatta Trabzon’dan, Erzurum’dan, Edirne’den otobüslerle grup grup Kilis’e gelir; evlilik eşyası alırlardı. Perde alırlardı. 1970-80 senelerinde Türkiye’de nerede evlenen varsa hepsi Kilis’e gelir, dükkânlardan alışveriş ederlerdi. O vakitler Kilis, Gaziantep’e bağlı bir ilçeydi.
ŞİMDİ SINIR TİCARETİNİ DEVLET YAPIYOR
Şimdi sınır ticaretini devlet yapıyor. Devlet sınır ticareti yapmak için her şeyi yapıyor. Yani o zaman devlet böyle bir şey yapmıyordu, yoktu. Biz o devirlerde öyle yaşadık.
BENİMLE İLGİLİ ALGI ÇOK BÜYÜK
Benimle ilgili algı çok büyük. Dünyanın en tanınmadık yerlerindeki algı: Berber Yaşar bölgenin çok ünlü kaçakçısı. Tanıdıkları yerde de: hayırsever, herkesle tanıştırılan, devlet büyükleriyle tanıştırılan biri. Beni kontrol edip, araştırdıkları zaman; benim vatanını seven, vatana hizmet eden bir adam olduğumu bilirlerdi.”
80 ihtilalinde Bizim Kilis’ten şöyle böyle 40-50 kişiyi aldılar; Adana’da 2-2,5 sene yattı bunlar. Astsubay toplamış bunları. Diyor ki: ‘Berber Yaşar’ınız var. O nerede?’ Ben Kilis’ten çıkalı 10 sene olmuş. Diyorlar ki: ‘İstanbul’da.’ –Ne yapar? ‘Döviz kaçakçılığı yapar.’ –Kesin cezasını, diyor. Bana bir haber geldi, ‘Cezan kesildi.’ Niye ya?
Rahmetli İsmet Sezgin 1978 senesinde gelirdi, ‘Yaşar oğlum, dövize ihtiyacımız var.’ derdi. Biz o zaman dövizi Türkiye’den yurtdışına gidip de yurtdışında çalışan Türklerden alırdık. O zaman bankaya sokana kadar ‘kaçak’, bankaya soktuğunda ‘serbest’. Biz toplar, bankaya götürürdük. Ve döviz evleri tutulduğu zaman 200 dolar yakalatsan, 5-6 ay cezası vardı.
BANA CEZA HABERİ GELDİ, BEN KAÇTIM
Bana ceza haberi geldi, ben yurtdışına kaçtım. İsviçre’ye gittim. Benim İsviçre’de Lübnan’dayken görüştüğümüz dostlarım vardı. Dubai’de altın fabrikası olan ve şeyhlerle ortak olan bir kişi.
Biz İsviçre’de de ihracat yapanlara döviz alırdık. İhracat yapanların paraları Türkiye’ye 3 ayda gelmeliydi. Avrupa’da 3 ayda bir otel faturası gelmez adama. Adamlar bize çeklerini getirirlerdi, çok cüzi bir paraya. Ne kadar ihracat yapan varsa; Kara Mehmet’i, Akbank’ı, Sabancı’sı, Koç’u. Resmi olarak günde 10-15 milyon dolar para gelirdi. Ondan sonra biz onun karşılığını Türk parası olarak toplardık, orada döviz alır, o dövizi ulaştırırdık.
SEN BİZE RESMİ OLMAYAN BİR PARA GETİRSEN ALMAZDIK”
TÜRKİYE’Yİ BİZ KALKINDIRIYORUZ
Bütün işleri biz görüyoruz, Türkiye’yi biz kalkındırıyoruz. Yoksa ihracatçı adım atamaz. Ne kadar büyük ihracatçı varsa, 20 dakika sürmezdi paranın gelmesi. Bankaya telefon açardık, ‘Şu bankaya şu kadar gönder.’ derdik, saniyesinde giderdi. Hatta bizim orada bir Hayri’miz vardı. O zaman böyle bilgisayarlar falan yok. İcabında o idare ederdi. ‘5 göndereceğine 10 gönder.’ derdik. Gönderirdi yani bize güvenirdi. Biz onu kapatırdık.
Yapı Kredi istiyor, Yapı Kredi’ye; Pamuk istiyor, Pamuk’a, Akbank istiyor; bütün bankalar. Ben Yapı Kredi’ye 2 milyon dolar sattım. Parasını alıp, dolara vereceğiz. 18 kağıttı, 36 kağıt oldu bir gecede dolar. Ben ertesi gün 2 milyon doları götürdüm, verdim; çünkü bizde ağızdan çıkan söz, sözdür. Hiçbir yanlışımız olmazdı.
ÖZAL BU MEMLEKETİ İHRACATA AÇAN ADAMDIR”
Rahmetli Özal, Bizim ortak Şekerci’ye (Şekago) haber salıyorlar. Şekerci diyor ki: ‘Ben ne edicim. Türkiye’nin Başbakanıyla ne işim var; çünkü dünyayla çalışıyor. Dünyayla rekabet yapardı. 20 yaşında üniversite talebeleri vardı. Sigorta yapardı, biletler de ucuz. Paralarını verirdi. Aynı gün Fransa’ya, Amerika, İtalya; çünkü her devletin parası vardı. Yetiştirirdi. Bankalar 4-5 günde anca yaparlardı. Şekerci’ye gidersen aynı gün geçer. Bankalar Şekerci ile rekabet yapamazlardı ama çok tutarlardı, severlerdi. Allah rahmet eylesin. O öldü, oğlu var.
Bunun muhasebecisinin hanımı İsviçre Cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu. Adaylığını koyduğunda bunu Şekerci’ye şey yapmak istediler. El koydular ama paralara maralara, hiçbir şeye el koymadılar. Hatta o zamanlar, bütün televizyonlar çamaşır makinesini gösteriyor; İtalya, Fransa, İsviçre. Çamaşır makinesinde paralar yıkanır, ipten…
Bizim mahkeme 1 buçuk sene sürdü. Hiçbirinde bir kuruş bir şey bulamadılar. Yani hepsi hesaplı. O paranın nerden geldiği, ne olduğu resmi olacak. Resmi olmazsa hiçbir işlem olmazdı.
KİM BU ŞEKERCİ?
Özal rahmatlık bizim ortağı çağırttırıyor, ‘İngiltere’ye gelsin.’ diyor. Gitmiyor. ‘Almanya’ya gelsin.’ diyor, gitmiyor. ‘Kim bu adam ki, gelmiyor, kim getirir?’ diyor. Diyorlar ki: ‘Efendim, bunu ortağı Berber Yaşar getirir.’ -Bulun Berber Yaşar’ı, diyor.
Gelip, beni buldular. Şekerci’ye dedim: ‘Toplantı yapacağız.’ Doktoru, hanımı, oğlu, Bülent Şemiler, Şekerci, bir tercümanımız daha vardı. Özal dedi ki: ‘Sen ne yapıyorsun?’ Özal’a döndü dedi ki bizim Şekerci: ‘Sen yanlış yapıyorsun. Faizle para alıyorsun, %20 vergi iadesi ödüyorsun, %10 da KDV; %30. Ben sana %10’la ne kadar para istiyorsan vereyim.’ dedi. O zaman Özal döndü dedi ki: ‘Ben 20 vergi iadesi ödüyorum, 10 da KDV ödüyorum. Ben tüccarımı tüccar edeceğim. Ben giden sene bu 30’u verdiğimde hedefimi 10 bine getirdim, bu sene de 7’ye getireceğim. Senin 10’unu bırak.’
DEDİM Kİ: ‘SAYIN BAŞKANIM, ŞU DÖVİZLE ALTINI SERBEST EDİN’
Ben de dedim ki: ‘Sayın Başkanım, şu dövizle altını serbest edin; çünkü adamın 300 dövizi yakalansa, 6 ay yatıyor. Adamın parası var. Ne yapıyor bu sefer; parasını, dövizini, altınını bana yolluyor. Siz altınla dövizi serbest edin, Türkiye’ye dövizin hepsi gelir.’ Adam icabında altınını alır, başının altına saklar.
Bizim Şekerci aslında Iraklı ama Lübnan’da büyümüş. O da 1940-45 senelerinde atla tütün kaçakçılığı yaparmış Irak’tan Lübnan’a; o Dünya’nın en büyük, zengin adamı.
Biz bunu konuştuk. Bana dedi ki: ‘Sen Türkiye’ye gel.’ Ben dedim ki: Efendim, ben Kilis’ten çıkalı 10 sene olmuş. Ben bir şey yakalatmadım. Biz gelen hemşehrilerimizin dövizini alıyoruz, bankaya götürüyoruz. Bu da 3 ay otel faturası gelmez.”
BU SEFER BANA İZMİR EMNİYET MÜDÜRÜ LÜTFİ TOMUŞ TAKTI
Bu sefer bana İzmir Emniyet Müdürü Lütfi Tomuş taktı. Bir bahane arıyor, beni alacak. Aldıktan sonra da Özal’la ne konuştuğumu soracak. Ben Özal’a söyleyeceğim İstanbul’a Emniyet Müdürü olması için. Tehdit ediyor beni. Bu adam kalktı, bir isim üstüne, o gitmiş demiş ki: ‘Ben Yaşar’dan aldım dövizi.’ İzmir’de bir sıkı yönetim savcısı vardı, bu seferde o cezamı kesti. Hiç alakam yok. Gene kaçtım ben de İsveç’e.
Bu sefer Amerika’nın İsviçre ile arası bozuldu. Amerika dedi ki benim ortağıma, ‘Berber’le ne konuştuysan açıkla.’ O zaman biz Sabah Gazetesi’nden Ahmet Vardar’la görüşüyorduk. ‘Ahmet Vardar’ı çağır. Ne konuştuğunu açıkla.’ dedi. Bana bu haber geldi. Ben o zaman Mustafa Taşar’a dedim ki: ‘Ben hiçbir şey konuşmadım bugüne kadar. Şimdi böyle böyle Amerika’dan bir şey geldi. Siz ne derseniz ben onu söylerim.’ diyor ki: ‘Ne söylerse söylesinler. Yaşar gene niye dışarıda?’ diyor. O zaman Mustafa Taşar diyor ki: ‘Lütfi Tomuş yaptı, ben gittim Lütfi Tomuş’a. ‘Sen bundan para almışsın.’ dedi bana. Adam inat etti. ‘Beklesin Yaşar.’ dedi.
Kemal Ilıcak da benim iyi dostumdu. Allah rahmet eylesin, temiz adamdı. Bu sefer Özal İzmir’e gidiyor. İzmir’e gittiğinde Lütfi Tomuş bunu karşılıyor. Lütfi Tomuş’un her zaman boynuna sarılırken, arkasını dönüyor. Lütfi Tomuş buna alınıyor. Kemal Ilıcak’a telefon açıyor: ‘Ben Berber’den vazgeçtim, Berber Yaşar da benden vazgeçsin.’ diyor ve ondan sonra da korkuyor, benim çiftliği basıyor. Ben 450 ton altın getirmişim, çiftliğe koymuşum. Benim çiftliği basıyor halbuki ben İsviçre’deyim. Bu da olunca ben bunu hem Mustafa Taşar’a, hem Kemal Ilıcak’a söyledim. Altın serbest oldu. Ben geldim, Türkiye’de sıkı yönetim mahkemesinde itirazla çıkan tek adam benim; çünkü hiçbir şeyim yok ki.
BENİM ZENGİNLİĞİM TOPRAK ALMADAN”
Gençliğinin ve iş hayatının böyle geçtiğini ifade eden Aktürk, “Ve biz hiçbir kimseyle kötü olmadık, hiçbir kimseye yanlış yapmadık.” diyerek, hayırsever yönünden de bahsetti:
“ Geldik, mesleğimize başladık. Benim zenginliğim toprak almadan. Benim 1983 senesinde 800 kağıda aldığım toprak, 80 milyonu geçti. Servetim topraklardan. Hepsi eski toprak.
13 yaşımda ticarete atıldım; gazoz da sattım, gazete de sattım, hepsini yaptım. Ama her zaman doğru çalıştım. Hiçbir zaman yanlış yapmadım. Ondan sonra Halep’ten kazak, ceket, vs. geldi. Onları alıp, satmaya başladım. Ben Kilis’ten 1970 yılında çıktım. O tarihten beri Kilis’i hiç bırakmadım. 25 senedir İstanbul Kilis Vakfı Başkanıyım.
Bu, Allah’ın bir insana lütfu. Ben hizmetten zevk alan bir adamım. Bunu Allah bana lütfetmiş. Bütün tarlalarımı fakirlere verdim.
Kilis’te benim ticaret olayım kesinlikle olmamıştır. Devletten; valilikten, belediyeden hiçbir şey istememişim. Ne demişlerse onu vermişim. Yardımseverim.
BEN DAİMA ‘DEVLETİM’ DEDİM
Ben daima ‘devletim’ dedim, hiç siyasiye gitmedim. Hepsiyle görüşürüm, devletle görüşürüm ama siyasiye gitmedim; çünkü adımı siyasete sokmak istemedim. Allah devletimize zeval vermesin. Hepsi benim dostum; hak da adalet de dostum.”
BERBER YAŞAR’IN HAYAT FELSEFESİ
En sık kullandığım meşhur bir kelimem var: ‘senin anlayacağın’.
Kötülükleri sevmem yani birine iftira atmak, yanlış konuşmak.
Beni en heyecanlandıran şey, memleketimin ve zatımın iyi olması. En fazla, yaptığım hayırlar beni çok mutlu eder; çünkü onu bana Allah lütfetmiş. Onu ben demiyorum, ‘Kendim yapıyorum.’ diye. Düşünün bu kadar zengin adamlar var, çay içirmiyorlar adama. Ben verdikçe Allah da bana veriyor.
Heyecanımı yanlışlık öldürür.
En sevdiğim ses, kuş sesi.
Ben okuyamadım ama kardeşlerimi okuttum. Okumak isterdim. Kitap okumayı severim ama devamlı okuyamam. Tarih kitaplarını severim. Payitaht Abdulhamit gibi Tarih dizilerini seyrediyorum.
İyilik yapan adamlara imrenir, rahmet okurum.
Kahraman, haklı adamdır. Hakkını yedirmeyen, hakkını alan adamdır.
Müzik dinlemeyi çok severim. Nostalji severim.
İbrahim Tatlıses’i biz yetiştirdik. Kilis’te pavyondaydı. Kilislilerin düğününü yapmıştır.
Kilis’te hafif bir kıskançlık var. Biz bu kıskançlığı rekabete dönüştürüyoruz. Yoksa biz yapacağımızı gizli de yaparız. Ben hastaneyi yaptım 1 buçuk milyona. 50 birinden aldım, 100 bin birinden aldım, 200 bin birinden aldım. İsimlerini de yazdırdım.
Hayatta en birincisi dürüstlüktür. Biz Lübnan’a gittiğimizde Şekerci, Dünya’nın en zengin adamıydı. Dedi ki: ‘Bakın, birinci istihbarat-iletişim, ikinci doğruluk.’ dedi. Doğru, iyi niyetli olana Allah yardım eder. Niyetimizi bozmadık, hiçbir zaman kibirlenmedik. Hiçbir zaman kimseyi hor görmedik. Herkes benim yanımda nefsimden yüksekti.”
KİLİS VAKFI HAKKINDA
Memleketimize hizmet bize zevktir.”
Türkiye’nin en büyük kaçakçısı derlerdi Berber Yaşar için. En büyük babalardan birisi olarak ta anlatılır…
Hayırsever yönü ile yaptıklarını kimse fazla bilmez.
Hele Kilis için yaptıklarını;
Kilis 7 Aralık Üniversitesi’nin temelini atan, doğduğu evi taziye evi yapılması için belediyeye bağışlayan, Kilis Uygulama Oteli için proje başlatan, tarlalarını çiftçilere bırakan, arazilerini hayır işleri için değerlendiren kapısına geleni boş çevirmeyen bir insan Berber Yaşar.
Kaçakçımı? Hayırsever mi?..
Tek ruh iki Yaşar.
Her dakikası tecrübe dolu çok çileli, biraz da heyecanlı 80 yıllık bir ömür. Allah uzun ömürler versin.
Sizin anlayacağınız;
Yaşar Aktürk’ü yani Berber Yaşar’ı ben anlatmaya çalışacağım sizde anlamaya çalışın…
Röportaj: Arif Kurt
**
1980’li yıllarda adı döviz ve altın kaçakçılığına karışmasına rağmen devletle her zaman temas halinde olan, kendi tanımıyla ‘Dünya’nın en tanınmadık yerlerindeki algıya göre bölgenin çok ünlü kaçakçısı; tanıdıkları yerde de hayırsever, devlet büyükleriyle tanıştırılan biri’ olan ve Özal’ın Türk Parası Koruma Kanunu çıkartmasıyla; kaçıp, gittiği ülkesine geri dönen Berber Yaşar…
Memleketinde adına türküler yazılan-söylenen ve tam bir Kilis aşığı olan Yaşar Aktürk, kapılarını Mega Haber’e açtı. Berber Yaşar’ı İstanbul’da ikâmet ettiği boğaz manzaralı evinde ziyaret eden Mega Medya Genel Yayın Koordinatörü Arif Kurt, Berber Yaşar hakkında merak edilenleri kendi ağzından dinledi.
Aktürk, söyleşinin başında kendisine ‘Berber’ lakabının neden takıldığını şu sözlerle anlattı:
“Rahmetli babam berberdi. 1951’de vefat ettiğinde ben 9 yaşımdaydım. Ondan sonra işte ‘Berber Muzaffer’in oğlu, Berber Yaşar’ dediler. Biliyorsunuz Kilis’te herkesin bir lakabı var. Benimki de ‘Berber Yaşar’ olarak kaldı. Yani ‘Yaşar Aktürk’ olarak 100 kişi tanırsa, ‘Berber Yaşar’ olarak 10 bin kişi tanır.”
- Kilisli ve Kilis doğumlu olan Aktürk, “ Vatanımı severim, Kilis’e canımı veririm.” sözleriyle Kilis aşkını vurguladı. Geçirdiği kötü günlerinde memleketinden hep destek gördüğünü belirten Aktürk, şöyle devam etti:
Biz çalışmaya o zaman başladık. Herkes kaçakçılık yapıyordu, sınır ticareti. Kilis’ten zeytinyağı ile fıstık giderdi. Getirdikleri; eski elbise, ceket, krem, jilet makinesi, çakmak ve buna benzer eşyalar. Eski ceketler, gömlekler getirilip; pazarlarda satılırdı. Biz de çakmaktı, ufak saatlerdi ucuz ucuz, kol saatiydi; bunları Antep’e taşırdık. Daha Büyük Pasaj açılmamıştı.
BÜTÜN PASAJI BİZ BESLEDİK
Büyük Pasaj, 1968-69’larda açıldı. Orada iki tane dükkân vardı, sonra pasaj oldu. Sonra bütün pasajı biz besledik. Kalem, dudak boyası, kurşun kalem, çakmak, berber usturası; hiçbir şey yoktu. Yani memleket sınır ticareti yapıyordu.”
- Aktürk, yaptığı sınır ticaretiyle şahsının “kaçakçı” olduğuna yönelik yaygınlaşan algıyı ise şu ifadelerle yalanladı:
“KİLİS’TE HİÇBİR ZAMAN UYUŞTURUCU VE TERÖR OLAYI OLAMIŞTIR
Kilis’in tarihine bakın. O tarihte ne silah, ne beyaz toz, hiçbir uyuşturucu; hiçbir zaman bizim Kilis’imizde olmamıştır. Biz, hiçbir zaman bu işe girmemişizdir. Bizde PKK’li hiçbir zaman olmamıştır. Hiç terör olayı olmamıştır.
BİZ DEVLETİMİZE DAİMA SAYGILIYDIK
Biz devletimize daima saygılıydık. Yaptığımız sınır ticareti dışında devletimize saygımız sonsuzdu. Zamanında birkaç tane PKK’ye niyetli olanlar geldiler. Oturamadılar, kaçıp, gittiler.
KİLİS’E GELİR, EVLİLİK EŞYASI ALIRLARDI
Şimdi bilinmiyor, o zaman mecburduk. ‘Kaçakçılık’ deniliyordu. Hatta Trabzon’dan, Erzurum’dan, Edirne’den otobüslerle grup grup Kilis’e gelir; evlilik eşyası alırlardı. Perde alırlardı. 1970-80 senelerinde Türkiye’de nerede evlenen varsa hepsi Kilis’e gelir, dükkânlardan alışveriş ederlerdi. O vakitler Kilis, Gaziantep’e bağlı bir ilçeydi.
ŞİMDİ SINIR TİCARETİNİ DEVLET YAPIYOR
Şimdi sınır ticaretini devlet yapıyor. Devlet sınır ticareti yapmak için her şeyi yapıyor. Yani o zaman devlet böyle bir şey yapmıyordu, yoktu. Biz o devirlerde öyle yaşadık.
BENİMLE İLGİLİ ALGI ÇOK BÜYÜK
Benimle ilgili algı çok büyük. Dünyanın en tanınmadık yerlerindeki algı: Berber Yaşar bölgenin çok ünlü kaçakçısı. Tanıdıkları yerde de: hayırsever, herkesle tanıştırılan, devlet büyükleriyle tanıştırılan biri. Beni kontrol edip, araştırdıkları zaman; benim vatanını seven, vatana hizmet eden bir adam olduğumu bilirlerdi.”
- İhtilâl dönemlerinde en fazla işadamlarının tutuklandığını söyleyen Aktürk, cezasını çekmemek için İsviçre’ye kaçışını ve o süreçte yaşananları şöyle aktardı:
80 ihtilalinde Bizim Kilis’ten şöyle böyle 40-50 kişiyi aldılar; Adana’da 2-2,5 sene yattı bunlar. Astsubay toplamış bunları. Diyor ki: ‘Berber Yaşar’ınız var. O nerede?’ Ben Kilis’ten çıkalı 10 sene olmuş. Diyorlar ki: ‘İstanbul’da.’ –Ne yapar? ‘Döviz kaçakçılığı yapar.’ –Kesin cezasını, diyor. Bana bir haber geldi, ‘Cezan kesildi.’ Niye ya?
Rahmetli İsmet Sezgin 1978 senesinde gelirdi, ‘Yaşar oğlum, dövize ihtiyacımız var.’ derdi. Biz o zaman dövizi Türkiye’den yurtdışına gidip de yurtdışında çalışan Türklerden alırdık. O zaman bankaya sokana kadar ‘kaçak’, bankaya soktuğunda ‘serbest’. Biz toplar, bankaya götürürdük. Ve döviz evleri tutulduğu zaman 200 dolar yakalatsan, 5-6 ay cezası vardı.
BANA CEZA HABERİ GELDİ, BEN KAÇTIM
Bana ceza haberi geldi, ben yurtdışına kaçtım. İsviçre’ye gittim. Benim İsviçre’de Lübnan’dayken görüştüğümüz dostlarım vardı. Dubai’de altın fabrikası olan ve şeyhlerle ortak olan bir kişi.
Biz İsviçre’de de ihracat yapanlara döviz alırdık. İhracat yapanların paraları Türkiye’ye 3 ayda gelmeliydi. Avrupa’da 3 ayda bir otel faturası gelmez adama. Adamlar bize çeklerini getirirlerdi, çok cüzi bir paraya. Ne kadar ihracat yapan varsa; Kara Mehmet’i, Akbank’ı, Sabancı’sı, Koç’u. Resmi olarak günde 10-15 milyon dolar para gelirdi. Ondan sonra biz onun karşılığını Türk parası olarak toplardık, orada döviz alır, o dövizi ulaştırırdık.
SEN BİZE RESMİ OLMAYAN BİR PARA GETİRSEN ALMAZDIK”
- Aktürk, bunlara devam ettiklerini ancak yaptıkları işlerin hepsinin resmi olduğunun altını çizerek, sözlerine devam etti:
TÜRKİYE’Yİ BİZ KALKINDIRIYORUZ
Bütün işleri biz görüyoruz, Türkiye’yi biz kalkındırıyoruz. Yoksa ihracatçı adım atamaz. Ne kadar büyük ihracatçı varsa, 20 dakika sürmezdi paranın gelmesi. Bankaya telefon açardık, ‘Şu bankaya şu kadar gönder.’ derdik, saniyesinde giderdi. Hatta bizim orada bir Hayri’miz vardı. O zaman böyle bilgisayarlar falan yok. İcabında o idare ederdi. ‘5 göndereceğine 10 gönder.’ derdik. Gönderirdi yani bize güvenirdi. Biz onu kapatırdık.
Yapı Kredi istiyor, Yapı Kredi’ye; Pamuk istiyor, Pamuk’a, Akbank istiyor; bütün bankalar. Ben Yapı Kredi’ye 2 milyon dolar sattım. Parasını alıp, dolara vereceğiz. 18 kağıttı, 36 kağıt oldu bir gecede dolar. Ben ertesi gün 2 milyon doları götürdüm, verdim; çünkü bizde ağızdan çıkan söz, sözdür. Hiçbir yanlışımız olmazdı.
ÖZAL BU MEMLEKETİ İHRACATA AÇAN ADAMDIR”
- “Rahmetli Özal bu memleketi ihracata açan adamdır; kim severse sevsin, kim sevmezse sevmesin.” sözleriyle Turgut Özal ile olan ilişkilerini anlatmaya başlayan Aktürk, Türkiye’ye altının ve dövizin girişinin nasıl serbest bırakıldığını anlattı:
Rahmetli Özal, Bizim ortak Şekerci’ye (Şekago) haber salıyorlar. Şekerci diyor ki: ‘Ben ne edicim. Türkiye’nin Başbakanıyla ne işim var; çünkü dünyayla çalışıyor. Dünyayla rekabet yapardı. 20 yaşında üniversite talebeleri vardı. Sigorta yapardı, biletler de ucuz. Paralarını verirdi. Aynı gün Fransa’ya, Amerika, İtalya; çünkü her devletin parası vardı. Yetiştirirdi. Bankalar 4-5 günde anca yaparlardı. Şekerci’ye gidersen aynı gün geçer. Bankalar Şekerci ile rekabet yapamazlardı ama çok tutarlardı, severlerdi. Allah rahmet eylesin. O öldü, oğlu var.
Bunun muhasebecisinin hanımı İsviçre Cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu. Adaylığını koyduğunda bunu Şekerci’ye şey yapmak istediler. El koydular ama paralara maralara, hiçbir şeye el koymadılar. Hatta o zamanlar, bütün televizyonlar çamaşır makinesini gösteriyor; İtalya, Fransa, İsviçre. Çamaşır makinesinde paralar yıkanır, ipten…
Bizim mahkeme 1 buçuk sene sürdü. Hiçbirinde bir kuruş bir şey bulamadılar. Yani hepsi hesaplı. O paranın nerden geldiği, ne olduğu resmi olacak. Resmi olmazsa hiçbir işlem olmazdı.
KİM BU ŞEKERCİ?
Özal rahmatlık bizim ortağı çağırttırıyor, ‘İngiltere’ye gelsin.’ diyor. Gitmiyor. ‘Almanya’ya gelsin.’ diyor, gitmiyor. ‘Kim bu adam ki, gelmiyor, kim getirir?’ diyor. Diyorlar ki: ‘Efendim, bunu ortağı Berber Yaşar getirir.’ -Bulun Berber Yaşar’ı, diyor.
Gelip, beni buldular. Şekerci’ye dedim: ‘Toplantı yapacağız.’ Doktoru, hanımı, oğlu, Bülent Şemiler, Şekerci, bir tercümanımız daha vardı. Özal dedi ki: ‘Sen ne yapıyorsun?’ Özal’a döndü dedi ki bizim Şekerci: ‘Sen yanlış yapıyorsun. Faizle para alıyorsun, %20 vergi iadesi ödüyorsun, %10 da KDV; %30. Ben sana %10’la ne kadar para istiyorsan vereyim.’ dedi. O zaman Özal döndü dedi ki: ‘Ben 20 vergi iadesi ödüyorum, 10 da KDV ödüyorum. Ben tüccarımı tüccar edeceğim. Ben giden sene bu 30’u verdiğimde hedefimi 10 bine getirdim, bu sene de 7’ye getireceğim. Senin 10’unu bırak.’
DEDİM Kİ: ‘SAYIN BAŞKANIM, ŞU DÖVİZLE ALTINI SERBEST EDİN’
Ben de dedim ki: ‘Sayın Başkanım, şu dövizle altını serbest edin; çünkü adamın 300 dövizi yakalansa, 6 ay yatıyor. Adamın parası var. Ne yapıyor bu sefer; parasını, dövizini, altınını bana yolluyor. Siz altınla dövizi serbest edin, Türkiye’ye dövizin hepsi gelir.’ Adam icabında altınını alır, başının altına saklar.
Bizim Şekerci aslında Iraklı ama Lübnan’da büyümüş. O da 1940-45 senelerinde atla tütün kaçakçılığı yaparmış Irak’tan Lübnan’a; o Dünya’nın en büyük, zengin adamı.
Biz bunu konuştuk. Bana dedi ki: ‘Sen Türkiye’ye gel.’ Ben dedim ki: Efendim, ben Kilis’ten çıkalı 10 sene olmuş. Ben bir şey yakalatmadım. Biz gelen hemşehrilerimizin dövizini alıyoruz, bankaya götürüyoruz. Bu da 3 ay otel faturası gelmez.”
BU SEFER BANA İZMİR EMNİYET MÜDÜRÜ LÜTFİ TOMUŞ TAKTI
- Aktürk, Özal’ın Türk Parası Koruma Kanunu çıkartmasıyla yurda geri döndüğünü ve ardından tekrar ceza kararı almasıyla İsviçre’ye yeniden kaçtığını söyledi:
Bu sefer bana İzmir Emniyet Müdürü Lütfi Tomuş taktı. Bir bahane arıyor, beni alacak. Aldıktan sonra da Özal’la ne konuştuğumu soracak. Ben Özal’a söyleyeceğim İstanbul’a Emniyet Müdürü olması için. Tehdit ediyor beni. Bu adam kalktı, bir isim üstüne, o gitmiş demiş ki: ‘Ben Yaşar’dan aldım dövizi.’ İzmir’de bir sıkı yönetim savcısı vardı, bu seferde o cezamı kesti. Hiç alakam yok. Gene kaçtım ben de İsveç’e.
Bu sefer Amerika’nın İsviçre ile arası bozuldu. Amerika dedi ki benim ortağıma, ‘Berber’le ne konuştuysan açıkla.’ O zaman biz Sabah Gazetesi’nden Ahmet Vardar’la görüşüyorduk. ‘Ahmet Vardar’ı çağır. Ne konuştuğunu açıkla.’ dedi. Bana bu haber geldi. Ben o zaman Mustafa Taşar’a dedim ki: ‘Ben hiçbir şey konuşmadım bugüne kadar. Şimdi böyle böyle Amerika’dan bir şey geldi. Siz ne derseniz ben onu söylerim.’ diyor ki: ‘Ne söylerse söylesinler. Yaşar gene niye dışarıda?’ diyor. O zaman Mustafa Taşar diyor ki: ‘Lütfi Tomuş yaptı, ben gittim Lütfi Tomuş’a. ‘Sen bundan para almışsın.’ dedi bana. Adam inat etti. ‘Beklesin Yaşar.’ dedi.
Kemal Ilıcak da benim iyi dostumdu. Allah rahmet eylesin, temiz adamdı. Bu sefer Özal İzmir’e gidiyor. İzmir’e gittiğinde Lütfi Tomuş bunu karşılıyor. Lütfi Tomuş’un her zaman boynuna sarılırken, arkasını dönüyor. Lütfi Tomuş buna alınıyor. Kemal Ilıcak’a telefon açıyor: ‘Ben Berber’den vazgeçtim, Berber Yaşar da benden vazgeçsin.’ diyor ve ondan sonra da korkuyor, benim çiftliği basıyor. Ben 450 ton altın getirmişim, çiftliğe koymuşum. Benim çiftliği basıyor halbuki ben İsviçre’deyim. Bu da olunca ben bunu hem Mustafa Taşar’a, hem Kemal Ilıcak’a söyledim. Altın serbest oldu. Ben geldim, Türkiye’de sıkı yönetim mahkemesinde itirazla çıkan tek adam benim; çünkü hiçbir şeyim yok ki.
BENİM ZENGİNLİĞİM TOPRAK ALMADAN”
Gençliğinin ve iş hayatının böyle geçtiğini ifade eden Aktürk, “Ve biz hiçbir kimseyle kötü olmadık, hiçbir kimseye yanlış yapmadık.” diyerek, hayırsever yönünden de bahsetti:
“ Geldik, mesleğimize başladık. Benim zenginliğim toprak almadan. Benim 1983 senesinde 800 kağıda aldığım toprak, 80 milyonu geçti. Servetim topraklardan. Hepsi eski toprak.
13 yaşımda ticarete atıldım; gazoz da sattım, gazete de sattım, hepsini yaptım. Ama her zaman doğru çalıştım. Hiçbir zaman yanlış yapmadım. Ondan sonra Halep’ten kazak, ceket, vs. geldi. Onları alıp, satmaya başladım. Ben Kilis’ten 1970 yılında çıktım. O tarihten beri Kilis’i hiç bırakmadım. 25 senedir İstanbul Kilis Vakfı Başkanıyım.
Bu, Allah’ın bir insana lütfu. Ben hizmetten zevk alan bir adamım. Bunu Allah bana lütfetmiş. Bütün tarlalarımı fakirlere verdim.
Kilis’te benim ticaret olayım kesinlikle olmamıştır. Devletten; valilikten, belediyeden hiçbir şey istememişim. Ne demişlerse onu vermişim. Yardımseverim.
BEN DAİMA ‘DEVLETİM’ DEDİM
Ben daima ‘devletim’ dedim, hiç siyasiye gitmedim. Hepsiyle görüşürüm, devletle görüşürüm ama siyasiye gitmedim; çünkü adımı siyasete sokmak istemedim. Allah devletimize zeval vermesin. Hepsi benim dostum; hak da adalet de dostum.”
- Yaşar Aktürk, Gaziantep ile olan bağlarını da şu şekilde anlattı:
BERBER YAŞAR’IN HAYAT FELSEFESİ
- Berber Yaşar, hayat felsefesini, hayattaki kırmızı çizgilerini de paylaştı:
En sık kullandığım meşhur bir kelimem var: ‘senin anlayacağın’.
Kötülükleri sevmem yani birine iftira atmak, yanlış konuşmak.
Beni en heyecanlandıran şey, memleketimin ve zatımın iyi olması. En fazla, yaptığım hayırlar beni çok mutlu eder; çünkü onu bana Allah lütfetmiş. Onu ben demiyorum, ‘Kendim yapıyorum.’ diye. Düşünün bu kadar zengin adamlar var, çay içirmiyorlar adama. Ben verdikçe Allah da bana veriyor.
Heyecanımı yanlışlık öldürür.
En sevdiğim ses, kuş sesi.
Ben okuyamadım ama kardeşlerimi okuttum. Okumak isterdim. Kitap okumayı severim ama devamlı okuyamam. Tarih kitaplarını severim. Payitaht Abdulhamit gibi Tarih dizilerini seyrediyorum.
İyilik yapan adamlara imrenir, rahmet okurum.
Kahraman, haklı adamdır. Hakkını yedirmeyen, hakkını alan adamdır.
Müzik dinlemeyi çok severim. Nostalji severim.
İbrahim Tatlıses’i biz yetiştirdik. Kilis’te pavyondaydı. Kilislilerin düğününü yapmıştır.
Kilis’te hafif bir kıskançlık var. Biz bu kıskançlığı rekabete dönüştürüyoruz. Yoksa biz yapacağımızı gizli de yaparız. Ben hastaneyi yaptım 1 buçuk milyona. 50 birinden aldım, 100 bin birinden aldım, 200 bin birinden aldım. İsimlerini de yazdırdım.
Hayatta en birincisi dürüstlüktür. Biz Lübnan’a gittiğimizde Şekerci, Dünya’nın en zengin adamıydı. Dedi ki: ‘Bakın, birinci istihbarat-iletişim, ikinci doğruluk.’ dedi. Doğru, iyi niyetli olana Allah yardım eder. Niyetimizi bozmadık, hiçbir zaman kibirlenmedik. Hiçbir zaman kimseyi hor görmedik. Herkes benim yanımda nefsimden yüksekti.”
KİLİS VAKFI HAKKINDA
- Yaşar Aktürk, son olarak başkanlık görevini yürüttüğü Kilis Vakfı’nı anlattı:
Memleketimize hizmet bize zevktir.”