New York
Farkındalık yaratmak için dünyanın birçok yerinde Holokost temalı verdiği konserlerle öne çıkan ve kendisi de Türk Yahudi toplumundan olan Koen, bu kez sanatseverlerin karşısına ilk kez kendisinin çalacağı eserlerin de olduğu "Auschwitz'ten İlahiler" adlı konserle çıkacak. Renan Koen'e ünlü orkestra şefi ve Devlet Sanatçısı Gürer Aykal da ABD'de kurduğu orkestrası "New Manhattan Sinfonietta" ile eşlik edecek.
Koen, 20 Nisan'daki konseri öncesi, New York'ta AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Müzik serüveninin 8 yaşında yan flüt ve bir prens hikayesiyle başladığını söyleyen Koen, yıllar önce Estonyalı akustik mühendisi bir aile dostuyla Aya İrini Kilisesi'ne bir konser provası izlemeye gittiğinde koronun İstiklal Marşı'nı yanlış söylemesinden duyduğu rahatsızlığı usulca dile getirirken koro şefinin dikkatini çektiğini anlattı.
Koen, "Koro şefi nasıl duyduysa bilmiyorum, koroyu durdurdu hemen, 'ne söylüyor küçük hanım' dedi. Tercümelerle anlaştık. 'Peki nasıl söylenilmesi gerekiyormuş' dedi, ben de söyledim orada ve biz çıktık provadan. Konsere gittiğimizde ise benim istediğim gibi söylendiğini duyduk. Sonra bahçede biri benim elimi öptü, beğendiniz mi diye sordu, meğerse o Monaco Prensiymiş. Sonradan öğrendim...Ben şef elimi öptü diye hatırlıyorum, 8 yaşımda bile değildim aslında, daha küçüktüm. Seneler sonra Anya teyze 'O Prens Albert'tı. dedi." ifadelerini kullandı.
Daha sonra ise bir radyocunun evlerini ziyaret ettiğinde müzik kulağının iyi olduğunu keşfettiğini aktaran Koen, "Annem babam sordu, ben de çok hazırmışım müziğe başlamaya, hemen 'tamam' dedim. O şekilde başladı." diye konuştu.
İlkokulda flüt dersi aldığını, sonra konservatuvara girdiğini ve piyano ile müzik eğitimine devam ettiğini belirten Koen, Paris ve Londra'daki eğitimlerinin ardından Türkiye'ye döndüğünü ve müzik macerasına atıldığını dile getirdi.
Koen, Carnegie Hall'da vereceği konsere dairse "Çok heyecanlıyım. Öncelikle onu söyleyeyim. Çok büyük bir onur. Benim çocukluk, hem gençlik hayalimdi. Herkesin hayali orada konser vermek, hele ki Stern Oditoryum'da, bizim konser vereceğimiz salonda, kimler kimler orada konser verdi." şeklinde konuştu.
Holokost konusunda 2016'dan beri Türk Dışişleri Bakanlığı ile beraber çalıştığını ve yurt dışında bir çok konser ve eğitim programı düzenlediğini vurgulayan Koen, 2020'de ise yine New York'ta Birleşmiş Milletler'de Holokost temalı bir konser verdiğini kaydetti.
Koen, 20 Nisan'da ünlü orkestra şefi ve Devlet Sanatçısı Gürer Aykal ve orkestrası "New Manhattan Sinfonietta" ile Carnegie Hall'de bir konser vereceğine değinerek, Auschwitz kampında Yunan Yahudilerinin bire bir yaşadığı ve müzikle kendilerini ifade ettiği 3 müzikal tema üzerine bir öğrencisi tarafından bestelenen ve konsere adını veren "Auschwitz'ten İlahiler" adlı eserini çalacağının altını çizdi.
Nazi soykırımından kurtulan ünlü besteci Michel Assael'in bestelediği bir eseri de ilk kez bu konserde kendisinin çalarak dünya prömiyerini yapacağını anlatan Koen, konserde Mozart'tan eserlere de yer vereceğini söyledi.
Müzik terapisi yapıyor
Koen, Holokost konusunda konserlerinin yanı sıra eğitimini aldığı müzik terapisi ile kendi geliştirdiği "Holokost Gerçekliği ile Pozitif Direnç" adlı bir eğitim de verdiğine işaret etti.
Bu eğitimi dünyanın birçok yerinde gençlere verdiğini belirten Koen, müzik terapisine ilişkin şunladı söyledi:
"Müzik terapisi müziği araç olarak kullanarak veya sesleri araç olarak kullanarak terapötik (iyileştirici) bir sürece girmek bir kişiyle veya bir grupla. Ben kendi metodumu yazıp mezun oldum ve bu dünyaca da kabul edildi. Avrupa'da bazen gidip öğretiyorum üniversitelerde, kongrelerde. Benim metodum şöyle, kişinin veya kişilerin grup çalışmasıysa teker teker bütün ses geçmişlerimi öğrendiğim bir soru listem var. O soru listesinden sonra onların verdiği cevaplara göre kişiye özel ses kolajları hazırlıyorum ve o şekilde ilerliyoruz. Bu rahatsızlığı olan herkesle yaptığım bir çalışma. Psikiyatrik hastalıklarda psikiyatristleriyle yürüttüğüm bir çalışma."
New York Kültür Ataşeliğine talip
Renan Koen, New York'a Kültür Ataşesi olmak istediğini de vurgulayarak, "Böyle bir talebim var, çok istiyorum ama daha net değil, daha tam resmi bir açıklama yapamayız bununla ilgili. Sadece birkaç kişinin ortak isteği diyelim şimdilik." dedi.
Savaşlar nefret ve ötekileştirmeden kaynaklanıyor
Holokost temalı çalışmalarıyla farkındalık yaratmak isteyen Koen, dünya gündemini meşgul eden Ukrayna-Rusya savaşı ve diğer savaşların da 2. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi nefret ve ötekileştirmeden kaynaklandığı değerlendirmesinde bulundu.
Koen, "Maalesef bu iki şey halen günümüzde devam ediyor. Ötekileştirmenin aşamaları var, önce ötekileştirme ile başlıyor, ondan sonra tabii ki bunun dedikodusu başlıyor. Ötekileştirilen toplumun ne kadar zararlı olduğu yayılıyor ve bir önlem almak gerektiği kararına varılıyor. Bu önlem de maalesef nefrete gidiyor ve nefret suçları işleniyor. Bütün olaylar bundan ibaret, yanlış anlaşılmalardan çarpıtmalardan ve birinin birinden zarar göreceği şekilde farklı görmekten kaynaklanıyor maalesef. Rusya-Ukrayna savaşı bir ilk değil... Ben bunun giderilmesi için çalışıyorum kendimce pozitif direnç metodumla. Hayalim bir gün herkesin kendi gerçek öz benliğini bularak huzur içinde başkalarına saygı dolu yaşaması." ifadelerini kullandı.
Sanatın dili, dini ve ırkı olmadığını ve başlı başına bir lisan olduğunu söyleyen Koen, "Sanat hem bazı olayları dönüştürmede çok işe yarıyor, hem de bir araya getirerek ve bunu çok tarafsız bir bölgede yaparak işe yarıyor." şeklinde konuştu.
" Herzog ziyaretinde Erdoğan'ın ricası üzerine sürpriz bir şekilde piyano çaldım"
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un Türkiye ziyareti sırasında verilen yemeğe kendisinin de davet edildiğini anlatan Koen, yemekte çok güzel ve yumuşak bir hava olduğunu ifade etti. Koen, ''Sürpriz bir şekilde ben de piyano çaldım. Cumhurbaşkanımız rica etti... Bir Türk bestecisi çaldım. Ulvi Cemal Erkin'in Küçük Çoban'ı, bir de Sefarad çaldım o gecenin anısına. O da çok güzeldi. Çok güzel bir akşamdı." diye konuştu.
İsrail ile Türkiye arasındaki normalleşme sürecine ilişkin de değerlendirmede bulunan Koen, şunları söyledi:
"İsrail ve Türkiye'nin kötü geçinmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Bir kere Türkiye'den İsrail'e çok giden var. Çok benzer toplumlar, benzer halklar. Dolayısıyla tabii çok mutluyum ben. Tabii ki şunun altını çizmek isterim. Türk Yahudisi olmak başkadır. İsrailli olmak bambaşkadır. Dünyadaki antisemitizm için bir şey söylemek isterim, bu artık 4. dalga antisemitizm. İsrail üzerinden yapılan bir antisemitizm. İsrail devleti Filistin'de herhangi bir şekilde bir şey yaptığı zaman maalesef diasporadaki Yahudilere büyük bir saldırı başlıyor. Şimdi İsrail devletini eleştirmek başka bir şey ama diasporadaki Yahudileri bunun içine koyup da ötekileştirmek ve nefret suçunda bulunmak başka bir şey. Dolayısıyla ben Türküm ve bir Türk Yahudisi olarak başka bir ülkeyle bizim ülkemizin barış içinde olması bir kere en başta beni çok rahatlatıyor, huzur buluyorum. Bu İsrail olabilir, başka bir ülke olabilir, hiç fark etmez."
Koen, birbirine komşu İsrail ve Filistin'de ise bir an önce barış görmek istediğini kaydetti.
"Vazgeçilmezim her dönemde başımın tacı Bach"
Kendisinin çalmaktan en fazla zevk aldığı eserlere ilişkin ise Koen, "O çok zor bir soru, çünkü dönem dönem çok değişiyor, bestecileri daha iyi anladıkça. Bazen mesela bir Beethoven'ı gençken anlamak çok mümkün değil. Daha yaş alınca daha derin anlaşılabiliyor ama galiba benim vazgeçilmezim, her dönemde başımın tacı Bach olacak. Türk bestecilerinden de tabii biraz ayrımcılık yapacağım şimdi ama benim piyano hocam ve müthiş besteci Ali Darmar'ı çok büyük zevkle çalıyorum. Şimdi ise Mozart ile yatıp Mozart ile kalkıyorum Carnegie Hall'de çalacağım diye." değerlendirmesinde bulundu.
Koen, şunları kaydetti:
"Dünyada yapılacak o kadar güzel şey var ki bir kere sevmek var, üretmek var, yaratmak var, güzel şeylere konsantre olmak var, doğa var. Hakikaten bu kıskançlıkmış, ötekileştirmekmiş, tabii bütün bu duygular insana dair, onu kabul ediyorum bir terapist olarak özellikle, fakat bu duygular insanın kendi farkındalığından çıkıp da insanı ele geçirince, maalesef negatiflerden bahsediyorum tabii, birtakım eylemler yaptırıyor. Ben diyorum ki 'biz odağımız yokluk yerine, bende niye yok onda var' yerine kendi varlıklarımıza bir konsantre olalım, sevgiye konsantre olalım, doğaya konsantre olalım ve artık biraz rahat edelim."