Bu höyüğe şimdi “küçük bir tepe” diyebiliyoruz ancak tarihte şehir dışında kalan ve şehrin güvenliğini sağlamak için 300 sipahinin hazırda beklediği, bölgeye hakim bir konumda…
İsmi ise bir ailenin lakabını taşımakta yüzyıllardan bu yana… Lakap, soyun erkeklerine nasıl yakıştırılmıştır? Bu sorunun cevabını aile fertlerinden Müfit Budak (36) anlatır:
“Battal Bey lakabı, güçlü ve iri olmalarından dolayı verilen bir lakap. Söylenene göre; ailenin en kısa boylusunun boyu 1.90 civarı yani o kadar büyükler. Battal Bey ve Battal Bey’in soyundan gelenler bu lakapla anılıyorlar. Batalhöyük de Battal Bey’den geldiği için bu isim konmuştur.”
8. KUŞAKTAN TORUN MÜFİT BUDAK
Budak, Battal Hacı Mehmet Ağa’nın 8. kuşaktan torunu olduğunu belirterek soyu hakkında şu bilgileri verir:
“Esası Hacı Mehmet Ağa, onun oğlu Mehmet Ağa, onun oğlu Mehmet Sadık Ağa şeklinde 1600’lü yıllardan Cumhuriyet’in ilk dönemine kadar Gaziantep’in ileri gelenleri, yönetiminde söz sahibi olan bir aile. Mehmet Nuri Paşa Gaziantep’in idaresindeydi, birçok hizmetleri var Gaziantep’e. Yani Battal Bey’in soyundan gelenler Gaziantep’in en eski, en köklü, en bilinen ailelerinden.”
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E BATALHÖYÜK
Müfit Budak, önceleri höyüğün mülkiyetinin Osmanlı’da olup, sadece kullanımının ve idaresinin Battal Bey soyunda olduğunu; daha sonradan Battal Bey soyuna geçtiğini ve Cumhuriyet’e kadar soyda kaldığını ifade ederek tarihi süreci aktarır:
“Batalhöyük’ün idaresi 1600’li yıllarda Battal lakaplı Hacı Mehmet Ağa’ya veriliyor. 1700’li yıllarda yine kendisinin soyundan gelenlere mülkiyeti veriliyor. O zamandan Cumhuriyete kadar mülkiyet Battal Bey ailesinde. Ondan sonra birisine geçiyor, kim olduğunu bilmiyorum. Cumhuriyet’ten sonra da Ersoylar satın alıyor burayı. Asım Güzelbey’in Belediye Başkanlığı döneminde buralar Belediyenin bünyesine geçti. Burada kafeterya ve alt tarafında tesis yapıldı. O zamandan beri Belediyede burası. Önceden Osmanlı’daydı, sadece kullanımı ve idaresi Battal Bey soyundaydı, daha sonradan mülkiyeti Battal Bey soyuna geçti.”
BATTAL BEY’İN CİRİT ÇÖZÜMÜ
Budak’ın anlatımına göre; höyüğün özelliği ve Battal Bey’in orada verdiği hizmet şöyledir:
“Burası sonradan yapılan bir höyüktür yani doldurmadır. Zaten Gaziantep’te yaklaşık 700 höyük varmış o zamandan bu zamana. Bunlar da doldurma, gözetleme kulesi olarak. Burada ahşap yapılar varmış, 300 tane sipahi burada hazır beklermiş, Arap yağmacılar şehri yağmalamasınlar diye. Burada asker konuşlanır, gözetleme kuleleri var ahşaptan gene. Burada bir sıkıntı gördüklerinde haberci hemen şehir merkezine doğru gidiyor. Değirmiçem’de de gene sipahi mi var veya karşılayacak askerler mi var, onlara haber veriyorlarmış.
Onlar herhangi bir yağmaya karşı orada hazırda beklerlermiş. Battal Bey de herhangi bir savaş, bir karışıklık olmasını falan istemezmiş. ‘Gelin cirit atalım. Ciridi kim daha uzağa atarsa o kazansın.’ dermiş. Ki bu bölgede de kendisinden iyi cirit atan yokmuş. Hem vücut yapısından hem de kendisinin kuvvetinden dolayı kale duvarını aşıracak şekilde cirit attığı söylenir. O kadar güçlüymüş ki eski sikkeleri alıp parmağıyla ezdiği zaman paranın üstündeki yazıyı silermiş.”
HÖYÜKTE MÜFİT BUDAK’IN DA ANILARI VAR…
“1600’lü yıllarda muhtemelen höyük halinde ama gözetleme kuleleri, ahşap kuleler, sipahilerin kalacağı yerler 1800’lü yıllarda yapılmış. Burası yerleşim alanı olarak değil, sadece askerin konuşlandığı yer olarak kullanıldı. Yani burada ailenin yaşam alanları yoktu.
Küçükken ben çok geldim buraya babaannemle beraber, babaannemin yeğeni Ayfer Hanım’daydı (Ersoy’du daha sonra Samlı oldu.). Hatırlıyorum yani bu yapıyı; bu bahçede oturduk, gelmişliğim vardı yani. Burası özel mülkiyetti, bağ eviydi, halka açık bir yer değildi. Gene etrafta yapılar vardı ama burası bağ eviydi.
Burası Ersoy ailesinin eline Cumhuriyet’ten sonra geçti. Buradaki restoran olarak kullanılan binayı kendileri yaptıysa herhalde 1900’lü yıllarda yapılmıştır, ondan öncesi hakkında bilgim yok.”
Haber: Başak AKAY
İsmi ise bir ailenin lakabını taşımakta yüzyıllardan bu yana… Lakap, soyun erkeklerine nasıl yakıştırılmıştır? Bu sorunun cevabını aile fertlerinden Müfit Budak (36) anlatır:
“Battal Bey lakabı, güçlü ve iri olmalarından dolayı verilen bir lakap. Söylenene göre; ailenin en kısa boylusunun boyu 1.90 civarı yani o kadar büyükler. Battal Bey ve Battal Bey’in soyundan gelenler bu lakapla anılıyorlar. Batalhöyük de Battal Bey’den geldiği için bu isim konmuştur.”
8. KUŞAKTAN TORUN MÜFİT BUDAK
Budak, Battal Hacı Mehmet Ağa’nın 8. kuşaktan torunu olduğunu belirterek soyu hakkında şu bilgileri verir:
“Esası Hacı Mehmet Ağa, onun oğlu Mehmet Ağa, onun oğlu Mehmet Sadık Ağa şeklinde 1600’lü yıllardan Cumhuriyet’in ilk dönemine kadar Gaziantep’in ileri gelenleri, yönetiminde söz sahibi olan bir aile. Mehmet Nuri Paşa Gaziantep’in idaresindeydi, birçok hizmetleri var Gaziantep’e. Yani Battal Bey’in soyundan gelenler Gaziantep’in en eski, en köklü, en bilinen ailelerinden.”
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E BATALHÖYÜK
Müfit Budak, önceleri höyüğün mülkiyetinin Osmanlı’da olup, sadece kullanımının ve idaresinin Battal Bey soyunda olduğunu; daha sonradan Battal Bey soyuna geçtiğini ve Cumhuriyet’e kadar soyda kaldığını ifade ederek tarihi süreci aktarır:
“Batalhöyük’ün idaresi 1600’li yıllarda Battal lakaplı Hacı Mehmet Ağa’ya veriliyor. 1700’li yıllarda yine kendisinin soyundan gelenlere mülkiyeti veriliyor. O zamandan Cumhuriyete kadar mülkiyet Battal Bey ailesinde. Ondan sonra birisine geçiyor, kim olduğunu bilmiyorum. Cumhuriyet’ten sonra da Ersoylar satın alıyor burayı. Asım Güzelbey’in Belediye Başkanlığı döneminde buralar Belediyenin bünyesine geçti. Burada kafeterya ve alt tarafında tesis yapıldı. O zamandan beri Belediyede burası. Önceden Osmanlı’daydı, sadece kullanımı ve idaresi Battal Bey soyundaydı, daha sonradan mülkiyeti Battal Bey soyuna geçti.”
BATTAL BEY’İN CİRİT ÇÖZÜMÜ
Budak’ın anlatımına göre; höyüğün özelliği ve Battal Bey’in orada verdiği hizmet şöyledir:
“Burası sonradan yapılan bir höyüktür yani doldurmadır. Zaten Gaziantep’te yaklaşık 700 höyük varmış o zamandan bu zamana. Bunlar da doldurma, gözetleme kulesi olarak. Burada ahşap yapılar varmış, 300 tane sipahi burada hazır beklermiş, Arap yağmacılar şehri yağmalamasınlar diye. Burada asker konuşlanır, gözetleme kuleleri var ahşaptan gene. Burada bir sıkıntı gördüklerinde haberci hemen şehir merkezine doğru gidiyor. Değirmiçem’de de gene sipahi mi var veya karşılayacak askerler mi var, onlara haber veriyorlarmış.
Onlar herhangi bir yağmaya karşı orada hazırda beklerlermiş. Battal Bey de herhangi bir savaş, bir karışıklık olmasını falan istemezmiş. ‘Gelin cirit atalım. Ciridi kim daha uzağa atarsa o kazansın.’ dermiş. Ki bu bölgede de kendisinden iyi cirit atan yokmuş. Hem vücut yapısından hem de kendisinin kuvvetinden dolayı kale duvarını aşıracak şekilde cirit attığı söylenir. O kadar güçlüymüş ki eski sikkeleri alıp parmağıyla ezdiği zaman paranın üstündeki yazıyı silermiş.”
HÖYÜKTE MÜFİT BUDAK’IN DA ANILARI VAR…
“1600’lü yıllarda muhtemelen höyük halinde ama gözetleme kuleleri, ahşap kuleler, sipahilerin kalacağı yerler 1800’lü yıllarda yapılmış. Burası yerleşim alanı olarak değil, sadece askerin konuşlandığı yer olarak kullanıldı. Yani burada ailenin yaşam alanları yoktu.
Küçükken ben çok geldim buraya babaannemle beraber, babaannemin yeğeni Ayfer Hanım’daydı (Ersoy’du daha sonra Samlı oldu.). Hatırlıyorum yani bu yapıyı; bu bahçede oturduk, gelmişliğim vardı yani. Burası özel mülkiyetti, bağ eviydi, halka açık bir yer değildi. Gene etrafta yapılar vardı ama burası bağ eviydi.
Burası Ersoy ailesinin eline Cumhuriyet’ten sonra geçti. Buradaki restoran olarak kullanılan binayı kendileri yaptıysa herhalde 1900’lü yıllarda yapılmıştır, ondan öncesi hakkında bilgim yok.”
Haber: Başak AKAY