Esenler Belediyesi, öykü ve deneme yazarı Rasim Özdenören’i konu alan “2. Esenler Öykü Günleri”ne ev sahipliği yaptı.
Dr. Kadir Topbaş Kültür Sanat Merkezi’nde gerçekleşen programda, “Köyden Kente Göç” oturumu Özcan Ünlü’nün moderatörlüğünde, Cihan Aktaş ve Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk, “Kentte Bir Uzak: Hapishane Öyküleri” oturumu, Osman Koca’nın moderatörlüğünde Prof. Dr. Abdullah Uçman ve Cengiz Yazoğlu, “Gurbetin Öyküsü” oturumu Sevda Dursun’un moderatörlüğünde Suat Köçer ile Doç. Dr. Mehmet Güneş, “Yol Öyküleri” Yağız Gönüler’in modratörlüğünde Yıldız Ramazanoğlu ve Sadık Yemni, “Rasim Özdenören Öykülerinde Uzak Yakınlar” oturumu, Abdullah Harmancı moderatörlüğünde Dr. Alim Kahraman, Ömer Lekesiz, Dr. Hayrettin Orhanoğlu, “Rasim Özdeören’in Öykü Serüveni” oturumu ise Şakir Kurtulmuş’un moderatörlüğünde Şakir Kurtulmuş ve Rasim Özdenören’in katılımıyla gerçekleşti. Programa çevrim içi katılan Özdenören, Şehir Ekranı TV’de sevenleriyle buluştu. 2. Esenler Öykü Günleri’nde Rasim Özdenören’e ‘Onur Ödülü’, yazar Sevinç Çokum’a da ‘Emek Ödülü’ takdim edildi.
ÖZDENÖREN ‘GÜLEN YÜZ’ DEMEKTİR
2. Esenler Öykü Günleri’nin 6. oturumu, öykü ve deneme yazarı Rasim Özdenören’in katılımıyla yazar Şakir Kurtulmuş’un moderatörlüğünde gerçekleşti.
Kurtulmuş, Rasim Özdenören deyince aklına gülen yüzünün geldiğini belirterek “Eskişehir’e gelmiştiniz, bir ziyaret vesilesiyle. O zamanki yüzünüzü daha sonra Ankara’ya geldiğinizde Akabe’de gördük. Daha sonra Mavera’nın bürosunda gördüğümüzde hep aynı yüz ifadesini gördüm sizde. İstanbul’a geldiğimizde aynı yüz ifadesi. Bana göre Rasim Özdenören, güler yüz demek oluyor” dedi.
İLK ÖYKÜMÜ LİSE YILLARIMDA YAZDIM
Usta yazar Özdenören, öykü serüvenini şu sözlerle anlattı:
“Lise birinci sınıftaydım. 1955-56 yıllarıydı. 56 yılının başlarında Ali Kutlay bir hikâye yazmıştı. Ali, arka sıramda oturuyordu . Ali, hikâyeyi vermek istemedi. Fakat o tarihe kadar ben ne yazı yazmıştım, ne bir hikâyeyle ilgilenmiştim. Türkçe defterime Maraş ile ilgili bir kompozisyon yazmıştım. O güne kadar yazdığım tek kompozisyon odur. Ali vermek istemeyince gün boyu ısrar ettim. Anladım ki vermek istiyor ama nazlanıyor. Ali öyküsünü tek bir şartla verdi bana, ‘Sen de yazarsan veririm’ dedi. Öyküsünü okudum. Teşvik etme babında çok iyi olduğunu söyledim ama sıradan bir öyküydü. Ali’ye söz verdiğim için o akşam ben de yazdım. Öykümde bir bakkal çırağının bakkalda geçirdiği bir geceyi yazdım. Gündüz bakkal dükkânında çalışıyor, gece de bakkal dükkânının çatısında kalıyor. Ali, öykünün çocuk öldürüldüğünde daha etkili olabileceğini söyledi. Ben de kurgusuna uymayacağını söyledim. Sonra aynı karakterin sonunu hazırlayacak bir öykü kaleme aldım.”
100’DEN FAZLA ÖYKÜM KAYBOLDU
Kaleme aldığı hikâyelerin kaybolmasıyla ilgili bir anısını da paylaşan Özdenören, şunları aktardı:
“Bir dönem elle yazıyordum öykülerimi. Kiracıydık ve oradan oraya savruluyorduk. Bir yerden ödünç daktilo buldum. Yazılarımı Dost Dergisi’ne göndereyim, güçlü bir arşivleri vardır ve orada saklanır dedim. Günlerce, haftalarca elimde neredeyse 80-100 adet öyküyü daktiloyla yazdım. Tek nüsha veriyordu daktilo. Kopyasını vermiyordu. Öğrenci olduğum için daktilo alacak param da yoktu. Elimdekileri Dost Dergisi’ne gönderdim. O yazılardan hiçbiri kalmadı. 1962 yılında Sezai abi bir mektup yazdı. Dost Dergisi senden hikâye istiyor diyordu mektubunda. Ben de onlara 80-100 tane hikâye gönderdiğimi, birini kullanabileceklerini söyledim. Sezai bey Muzaffer Erdost’a bunu sormuş. O da arşivin olmadığını söylemiş. O öyküler de öyle kayboldu.”
KAYNAK : Haber7