Mıhcıoğlu'nun verdiği bilgiye göre; caminin yapımına şöyle başlandı:
“Buranın, 1870’lerde başlayan bir hikâyesi var. Aziz Meryem Kilisesi olarak yapılmış. Bu kilise, Abdülhamit zamanında, saltanattan izin alınarak yapılmış. Devre göre çok büyük bir kilise. Şimdi insana çok büyük gelmiyor ama 40 bin nüfuslu bir şehirde bu kadar büyük bir kilisenin yapılması, insana biraz tuhaf geliyor. Amerikan Hastanesi ve Amerikan Koleji’nin yani Merkezi Türkiye Koleji’nin kurulduğu bir zamanda böyle de büyük kilise yapılması, arkasında bayağı bir şey var demek.
Aynı yerde eskiden daha küçük bir kilise varmış. Ermenilerin yoğun olduğu bir mahalle burası. Buradaki kilise ne hikmetse bir kış günü, kötü bir havada çölmüş. Çöktükten sonra bu yeni kiliseyi yapmak için bayağı bir uğraşmışlar. Para toplamaya çalışmışlar hatta Osmanlı da 35 bin lira gibi bir miktar vermiş. O zamana göre büyük para.
AMERİKALILAR ERMENİLERİ GAZA GETİRİP, İSYAN ETTİRMEK İÇİN OLAYA EL ATMIŞLAR”
Mıhcıoğlu, kilisenin yapımına Amerikalıların sağladığı katkıyı şu sözlerle aktardı:
“Amerikalılar, Ermenileri Türklere ve Müslümanlara karşı üstünlük sağlatmaya çalıştıkları bir dönemde; bunu fırsat bilerek, Ermenileri gaza getirip, isyan ettirmek için olaya el atmışlar. Ermeniler bu kiliseyi yapmaya başladıklarında, Amerikalılar buraya 350 bin dolar gibi çok ciddi bir para sözü verdi. Buranın katedral olmasına karar verdiler. Yani bütün mezheplerin kullanabileceği bir kilise olsun.”
Mıhcıoğlu, şehrin ileri gelenlerinin kilisenin yapımına karşı çıkarak, yapımı durdurduklarını ifade etti. Kilisenin yapımının ne şartlarda tamamlandığını ise şöyle anlattı:
“Kilise 1890’larda filan yapıldı. Gaziantep’in ileri gelenleri, ‘Durun ya bir dakika! 14 bin Ermeni varsınız, ne oluyoruz?’ dediler. Padişah da bu işe biraz şüpheci baktı. ‘Durdurun hele bunu. Sizde bir numara var, yapmayın.’ dediler. Durdurdular.
Sonra Ermeni ve Türk ileri gelenleri ile şehir yöneticileri bir araya geldiler. Ermeniler dediler ki: ‘Biz bunu yapalım, siz bize dokunmayın. Buna karşılık da size bir tane cami yapalım.’ Dediler ki: ‘Peki o zaman, biz bir düşünelim.’
Şimdi Uzun Çarşı’da Hamdi Kutlar Caddesi’nin üst tarafındaki Gaziantep’in Osmanlı’ya katılmasından hemen önce yapılmış olan Alaüddevle Camisi, harabe olmuştu. Dediler ki: ‘Siz bize yeni bir cami yapmayın, Alaüddevle Camisi’ni yapın.’ İkisinin aynı zamanda yapılıp, yükselmesini şart koştular. Hatta, ‘Sizin kiliseniz yükselmiş, bizim camimizi de o şekilde yükselteceksiniz. Ondan sonra devam edeceğiz. Siz çatı yapacaksınız, biz kubbe istiyoruz.’ dediler. Bu şekilde inşaata sulh oldular.”
Ermeniler baktılar caminin minaresi sağlam, ‘Hemen eski caminin harabesini kaldırın, biz yeni camiye başlayalım.’ dediler. Ustabaşı dedi ki: ‘Aynı tarzda olsun.’ Şehrin ileri gelenleri orada hemen bir sistem kurdular. Kalenin etrafında bir hendek vardı; çünkü su etrafından dolaşıyordu. Bu hendek de mezbele gibi kötü bir şey olmuştu. Alaüddevle Camisi’nin bütün taşlarını, gece gündüz çok hızlı bir şekilde çalışarak, elden ele kalenin hendeğine doldurdular. Bunların içerisinde çalışanların birisi de benim dedem.
Şimdiki Kurtuluş Camisi ile Alaüddevle Camisi aynı anda, aynı mimari ile aynı usta tarafından aynı yerden taş kesilerek yapıldı. Bu kilisenin sayesinde bizim Alaüddevle Camisi yapıldı yani. Ermenilerin Gaziantep’te değil bölgedeki en büyük, ihtiyacın çok üstünde olan bir kilisesi.”
Araştırmacı – Yazar Asım Mıhcıoğlu, kilisenin ne zaman ve ne şekilde cami olduğu, cami yapılmazdan önce hangi işlevde kullanıldığı ile ilgili de şunları söyledi:
“Ermeniler 1921’de buradan gittikten sonra buranın cemaati kalmadı. Burası uzun süre boş kaldı. Sonra burayı devlet aldı. Devlet bütün Türkiye’de cemaati olmayan kiliseleri ihale ile sattı. Burayı Gaziantep’in ileri gelen bir ailesi 1930’lu yıllarda satın aldı. Sonra Adalet Bakanlığına hapishane olarak kiraya verdi. Herhalde 1980’li yıllara kadar hapishane olarak çalıştı. Sonra da o aile burayı cami yapılması şartıyla bağışladı. Bir başka hayırsever bir adam da buranın cami olması için bütün masrafı kendisi karşıladı. 1985’te Kurtuluş Camisi oldu.
Ermenilerin hiç hazmedemediği, ellerinden kaçırdıklarına çok üzüldükleri Türkiye’deki önemli yapılardan birisidir burası.”
Haber: Başak AKAY
“Buranın, 1870’lerde başlayan bir hikâyesi var. Aziz Meryem Kilisesi olarak yapılmış. Bu kilise, Abdülhamit zamanında, saltanattan izin alınarak yapılmış. Devre göre çok büyük bir kilise. Şimdi insana çok büyük gelmiyor ama 40 bin nüfuslu bir şehirde bu kadar büyük bir kilisenin yapılması, insana biraz tuhaf geliyor. Amerikan Hastanesi ve Amerikan Koleji’nin yani Merkezi Türkiye Koleji’nin kurulduğu bir zamanda böyle de büyük kilise yapılması, arkasında bayağı bir şey var demek.
Aynı yerde eskiden daha küçük bir kilise varmış. Ermenilerin yoğun olduğu bir mahalle burası. Buradaki kilise ne hikmetse bir kış günü, kötü bir havada çölmüş. Çöktükten sonra bu yeni kiliseyi yapmak için bayağı bir uğraşmışlar. Para toplamaya çalışmışlar hatta Osmanlı da 35 bin lira gibi bir miktar vermiş. O zamana göre büyük para.
AMERİKALILAR ERMENİLERİ GAZA GETİRİP, İSYAN ETTİRMEK İÇİN OLAYA EL ATMIŞLAR”
Mıhcıoğlu, kilisenin yapımına Amerikalıların sağladığı katkıyı şu sözlerle aktardı:
“Amerikalılar, Ermenileri Türklere ve Müslümanlara karşı üstünlük sağlatmaya çalıştıkları bir dönemde; bunu fırsat bilerek, Ermenileri gaza getirip, isyan ettirmek için olaya el atmışlar. Ermeniler bu kiliseyi yapmaya başladıklarında, Amerikalılar buraya 350 bin dolar gibi çok ciddi bir para sözü verdi. Buranın katedral olmasına karar verdiler. Yani bütün mezheplerin kullanabileceği bir kilise olsun.”
Mıhcıoğlu, şehrin ileri gelenlerinin kilisenin yapımına karşı çıkarak, yapımı durdurduklarını ifade etti. Kilisenin yapımının ne şartlarda tamamlandığını ise şöyle anlattı:
“Kilise 1890’larda filan yapıldı. Gaziantep’in ileri gelenleri, ‘Durun ya bir dakika! 14 bin Ermeni varsınız, ne oluyoruz?’ dediler. Padişah da bu işe biraz şüpheci baktı. ‘Durdurun hele bunu. Sizde bir numara var, yapmayın.’ dediler. Durdurdular.
Sonra Ermeni ve Türk ileri gelenleri ile şehir yöneticileri bir araya geldiler. Ermeniler dediler ki: ‘Biz bunu yapalım, siz bize dokunmayın. Buna karşılık da size bir tane cami yapalım.’ Dediler ki: ‘Peki o zaman, biz bir düşünelim.’
Şimdi Uzun Çarşı’da Hamdi Kutlar Caddesi’nin üst tarafındaki Gaziantep’in Osmanlı’ya katılmasından hemen önce yapılmış olan Alaüddevle Camisi, harabe olmuştu. Dediler ki: ‘Siz bize yeni bir cami yapmayın, Alaüddevle Camisi’ni yapın.’ İkisinin aynı zamanda yapılıp, yükselmesini şart koştular. Hatta, ‘Sizin kiliseniz yükselmiş, bizim camimizi de o şekilde yükselteceksiniz. Ondan sonra devam edeceğiz. Siz çatı yapacaksınız, biz kubbe istiyoruz.’ dediler. Bu şekilde inşaata sulh oldular.”
Ermeniler baktılar caminin minaresi sağlam, ‘Hemen eski caminin harabesini kaldırın, biz yeni camiye başlayalım.’ dediler. Ustabaşı dedi ki: ‘Aynı tarzda olsun.’ Şehrin ileri gelenleri orada hemen bir sistem kurdular. Kalenin etrafında bir hendek vardı; çünkü su etrafından dolaşıyordu. Bu hendek de mezbele gibi kötü bir şey olmuştu. Alaüddevle Camisi’nin bütün taşlarını, gece gündüz çok hızlı bir şekilde çalışarak, elden ele kalenin hendeğine doldurdular. Bunların içerisinde çalışanların birisi de benim dedem.
Şimdiki Kurtuluş Camisi ile Alaüddevle Camisi aynı anda, aynı mimari ile aynı usta tarafından aynı yerden taş kesilerek yapıldı. Bu kilisenin sayesinde bizim Alaüddevle Camisi yapıldı yani. Ermenilerin Gaziantep’te değil bölgedeki en büyük, ihtiyacın çok üstünde olan bir kilisesi.”
Araştırmacı – Yazar Asım Mıhcıoğlu, kilisenin ne zaman ve ne şekilde cami olduğu, cami yapılmazdan önce hangi işlevde kullanıldığı ile ilgili de şunları söyledi:
“Ermeniler 1921’de buradan gittikten sonra buranın cemaati kalmadı. Burası uzun süre boş kaldı. Sonra burayı devlet aldı. Devlet bütün Türkiye’de cemaati olmayan kiliseleri ihale ile sattı. Burayı Gaziantep’in ileri gelen bir ailesi 1930’lu yıllarda satın aldı. Sonra Adalet Bakanlığına hapishane olarak kiraya verdi. Herhalde 1980’li yıllara kadar hapishane olarak çalıştı. Sonra da o aile burayı cami yapılması şartıyla bağışladı. Bir başka hayırsever bir adam da buranın cami olması için bütün masrafı kendisi karşıladı. 1985’te Kurtuluş Camisi oldu.
Ermenilerin hiç hazmedemediği, ellerinden kaçırdıklarına çok üzüldükleri Türkiye’deki önemli yapılardan birisidir burası.”
Haber: Başak AKAY