Berlin
Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FPD) arasında kurulan koalisyon hükümeti yarın göreve başlayacak.
Hükümette yer alacak partilerin renklerinden (kırmızı-sarı-yeşil) dolayı "trafik lambası koalisyonu" olarak isimlendirilen SPD-FDP-Yeşiller koalisyonunda Başbakanlığı Olaf Scholz üstlenecek.
Scholz, 8 Aralık Çarşamba günü Federal Meclis’te yapılacak seçimden ve yemin etmesinin ardından göreve başlayacak.
Son 3,5 yıldır Başbakan Yardımcılığı ve Maliye Bakanlığını yürüten Scholz, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’nın 10. başbakanı olacak.
Angela Merkel’den 16 yıl sonra başbakanlık görevini devralacak olan Scholz, Willy Brandt (1969-1974), Helmut Schmidt (1974-1982) ve Gerhard Schröder’den (1998-2005) sonra 4. sosyal demokrat politikacı olarak başbakanlık koltuğuna oturacak.
Siyasete erken yaşta ilgi duydu
Scholz, 1958’de Aşağı Saksonya eyaletinin Osnabrück şehrinde doğdu. Ailesinin yerleştiği Hamburg kentinde iki kardeşiyle büyüyen Scholz, siyasete genç yaşta ilgi duydu ve 17 yaşında SPD’ye üye oldu.
Partinin gençlik teşkilatı Jusos’ta aktif görev alan Scholz, 1982-1988'de Jusos Başkan Yardımcılığını yürüttü.
Gençliğinde Almanya’yı "büyük sermayenin merkezi" ve NATO’yu "saldırgan-emperyalist" olarak eleştiren Scholz, 1984’te arkadaşlarıyla eski Doğu Almanya’nın (DDR) yöneticileriyle de bir araya geldi.
Scholz, bu arada üniversite eğitimini de sürdürerek Hamburg Hukuk Fakültesi'ni bitirdi ve 1985’te avukatlık yapmaya başladı.
Uzun süre iş hukuku alanında avukatlık yapan tecrübeli siyasetçi 1998’de Federal Meclis Milletvekili seçildi.
2001-2019'da partide çeşitli üst görevlerde bulunan Scholz, 2002-2004'te SPD genel sekreterliği, 2009-2019'da genel başkan yardımcılığı ve 2018’de de 2 ay geçici genel başkanlık görevini üstlendi.
Scholz, 2007-2009'da Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı, 2011-2018'de Hamburg Eyaleti Başbakanı ve 2018’den bu yana Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı olarak görev yaptı.
Kürek sporunu ve koşu yapmayı seviyor
Tekstil sektöründe çalışan anne-babanın çocuğu olarak dünya gelen Scholz’un biri hekim, diğeri bir bilişim şirketinin genel müdürü olan 2 kardeşi bulunuyor.
Scholz, Brandenburg eyaletinde Eğitim Bakanlığı yapan 60 yaşındaki Britta Ernst ile 1998’den beri evli. Eşi ile Berlin’e 30 kilometre mesafede bulunan Potsdam kentinde yaşayan çiftin çocuğu bulunmuyor.
Otomobille hız yapmayı seven, evlendikten sonra da kürek sporunu ve koşu yapmayı hobi edinen Scholz, ailesi ve özel hayatıyla ilgili konuşmayı sevmiyor.
25 yıldır ön plana çıkmadı
63 yaşındaki siyasetçi yaklaşık 25 yıldan beri siyasette ön sıralarda olmasına ve önemli görevler üstlenmesine rağmen 2019’a kadar kendisini ön plana çıkarmadı.
Scholz, Başbakan Gerhard Schröder döneminde üstlendiği genel sekreterlik görevi sırasında perde arkasında siyaset yaptı.
2007-2009'da birinci Merkel hükümetinde Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı yapan Scholz, dünyada etkili olan mali krizde ülkedeki istihdamı koruma adına önemli çalışmalar yapmasına rağmen Merkel’in önüne geçmedi.
2011’de Hamburg Eyaleti Başbakanı seçilen Scholz, federal düzeydeki siyasetten geri çekildi, ancak SPD Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdürerek Berlin ile bağlarını koparmadı.
Scholz, 2018’de kurulan Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ile SPD arasındaki dördüncü Merkel hükümetinde yeniden Berlin’e dönerek Başbakan Yardımcılığı ve Maliye Bakanlığını üstlendi.
Eş genel başkan seçilemedi
Görevler dağıtıldığında hep göz önünde durmayı bilen Scholz, SPD’nin derin kriz yaşadığı 2019’da Klara Geywitz ile eş genel başkanlık için aday oldu.
Ancak Scholz-Geywitz ikilisi genel başkanlık yarışını, daha sonra eş başkanlar olarak seçilen ve partideki sol kanadı temsil eden Saskia Esken ve Norbert Walter-Borjans’a karşı kaybetti.
Scholz, parti içinde popülaritesi olmayan, kurultaylarda çoğu zaman en az oyu alan genel başkan yardımcısı olarak dikkati çekti.
Ancak parti içine çalışkanlığından dolayı takdir edilen Scholz, anketlerde "ülkede en sevilen sosyal demokrat siyasetçi" olarak çıkmasından dolayı SPD yönetimi tarafından 2020’de başbakan adayı gösterildi.
Olaf Scholz, böylelikle kendisini lider olarak görmek istemeyen bir partinin başbakan adayı oldu.
İlk başta parti içinde özellikle sol kanat tarafından Scholz’un başbakanlık için doğru aday olup olmadığı sorgulandı, ardından SPD’nin anketlerde desteği yüzde 15'in altında göründüğü için bir başbakan adayı göstermesinin mantıklı olup olmadığı tartışıldı.
Partideki birlikteliği sağladı
Scholz, kendisini eleştirenleri seçim kampanyasına dahil ederek parti içinde birlikteliği sağladı ve 26 Eylül’de partisini yüzde 25,7 oy ile birinciliğe taşıdı.
Heyecan verici konuşmalar yapamamakla ve duygularını göstermemekle eleştirilen Scholz’a robot gibi davrandığı ve sürekli söylediklerini tekrarladığı için "Scholzomat" lakabı takıldı.
Bu imajdan kurtulmak için çaba sarf eden Scholz, seçim kampanyasında mimiklerine ve hareketlerine dikkat ederek daha cana yakın ve güler yüzlü tavırlar sergilemeye çalıştı.
Kampanyayı parti yerine aday üzerine kuran SPD de Scholz'un devlet adamı imajına vurgu yaptı.
Halkı, seçilmesi durumunda ülkedeki istikrarın sürdürüleceğine inandıran Scholz, yerine geçmek istediği Merkel’in davranışlarını benimsedi ve Merkel’e özgü parmak uçlarını birleştirerek poz vermesini bile taklit etti.
Scholz, bu kampanya ile başarı elde ederek 15 yıl sonra SPD’yi iktidarın büyük ortağı yaptı. İstikrarı ve sürekliliği seven Alman halkı da Scholz’un başbakan olmasını olumlu karşıladı.
Scholz, genel seçimlerden sonra yapılan anketlerde en popüler politikacılar arasında Merkel’in ardından ikinci sırada yer alıyor.
Maliye Bakanlığı ve Hamburg Eyaleti Başbakanlığı döneminde "Wirecard" ve "Cum-Ex" yolsuzluk skandallarında isminin geçmesi de Scholz’un halk arasında sahip olduğu popülaritesine zarar vermedi. Uzmanlar iki skandalın da çok karmaşık olmasından dolayı halkın bunlara çok fazla ilgi göstermediğine dikkati çekiyor.
Hamburg’da 2017’de düzenlenen G20 Zirvesi’nde çıkan olayların faturası Scholz’a kesilmesine rağmen tecrübeli siyasetçi bundan da zarar görmeden çıktı.
Scholz birçok sınamayla karşı karşıya kalacak
Scholz, göreve geldiğinde iç politikada yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını, dış politikada Polonya-Belarus sınırındaki göçmen krizi ve Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliği gibi sıcak krizlerin yanı sıra Avrupa Birliği bünyesindeki sorunlar, transatlantik ilişkilerin tamir edilmesi ve Çin ile ilişkilerin dengede tutulması gibi sınamalarla karşı karşıya kalacak.
Dış politikada süreklilikten yana olacağını vurgulayan Scholz, ekimde Roma’da düzenlenen G20 Zirvesi’ne Merkel’in yanında bulunarak diğer ülkelerin liderleriyle tanışma imkanı buldu.
Scholz, Merkel ile birlikte zirveye katılmasını dış politikada “sürekliliğin sinyali” olarak nitelendirdi.
Diğer taraftan Scholz'un birçok alanda birbirinden zıt talepleri olan 3 partinin oluşturduğu koalisyonu bir arada tutmayı başarması gerekiyor.
SPD’nin toplumda sosyal adaleti oluşturma, Hür Demokrat Parti’nin liberal politika izleme ve Yeşiller'in iklimi korumaya yönelik talepleri yeni koalisyon hükümetinde ihtilaflara yol açacak potansiyeli barındırıyor.
Hükümet çalışmalarında ara bulucu yönünü ortaya koyması gereken 63 yaşındaki siyasetçinin SPD içinde güçlenen sol kanadı da dizginlemesi gerekiyor.
Partisinin genel başkanı olamayan, Meclis'te grubunda da görevi olmayan Scholz'un, hükümetin aldığı kararların yasalaşması konusunda gelecek dönemde SPD Meclis Grubu üzerinde etkinliği merak ediliyor.
Yeni koalisyon hükümetiyle "Daha fazla ilerlemeye cesaret etme" sloganıyla yola çıkan Scholz’u hem ülke içinde hem de uluslararası alanda zorluklar bekliyor.