Ankara
Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Afet Yönetimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen, 17 Ağustos depreminin 24'üncü yılında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Özmen, 17 Ağustos depreminin ardından Yapı Denetimi Hakkında Kanun, Zorunlu Deprem sigortası, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının kurulması, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı'nın, Türkiye Afet Müdahale Planı'nın, İl Müdahale Planları'nın, Türkiye Afet Risk Azaltma Planı'nın ve İl Afet Risk Azaltma Planlarının hazırlanması, Türkiye Diri Fay Haritası'nın güncellenmesi, Yeni Deprem Tehlike Haritası ve Bina Deprem Yönetmeliği'nin uygulamaya sokulması, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nin hazırlanması gibi deprem risklerinin azaltılmasına yönelik çok sayıda çalışma yapıldığını söyledi.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da çok sayıda riskli binanın yıkılarak yenilendiğini, riskli alanların ve yerleşime uygun rezerv alanların belirlendiğini anımsatan Özmen, deprem gözlem istasyonlarının sayısında da önemli bir artış sağlandığını vurguladı.
Özmen, "17 Ağustos depreminin üzerinden 24 yıl geçmesine ve bu süreçte birçok önlem alınmasına rağmen 6 Şubat 2023'te meydana gelen depremler yeterince hazır olunmadığını, daha yapacak çok iş olduğunu en acımasız şekilde gösterdi." diye konuştu.
"6 Şubat depremlerinin ardından 45 bine yakın artçı deprem meydana geldi"
6 Şubat'taki Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yaşanan artçı depremlere de değinen Özmen, "Deprem bölgesinde 45 bine yakın artçı deprem meydana geldi. Kahramanmaraş'tan sonra en fazla artçı depremin Malatya'da olması dikkatlerin bu ile çevrilmesine neden oldu. Yeşilyurt fayı üzerinde büyüklüğü 5 ve daha fazla olan 6 deprem meydana geldi. Malatya ve yakın civarındaki deprem aktivitesine baktığımızda maalesef bunların ilerleyen zaman içinde de devam edeceğini gösteriyor." diye konuştu.
Özmen, Türkiye'deki aktif diri faylara işaret ederek, "Her ne kadar biz zamanını net olarak bilemesek de bu faylar kırılacak, depremler vakti zamanı geldiğinde acımasız yüzünü bize gösterecektir. Bu nedenle artçılar daha ne kadar sürecek, daha büyük bir deprem olacak mı, olacaksa ne zaman olacak, hangi faylar tetiklendi gibi soruları bırakarak başta deprem bölgesinden başlanıp, tüm Türkiye'yi depreme dirençli hale getirmeli ve mevcut riskli yapı stokunu zemin özellikleri ve fayların durumunu da göz önüne alarak süratli bir şekilde yenilemeli, gerekirse başka yerlere taşımalıyız." ifadelerini kullandı.
Seferberlik halinde ülkenin depreme dirençli hale getirilmesi gerektiğini vurgulayan Özmen, şöyle konuştu:
"Afet yönetimiyle ilgili bütün kanun ve yönetmelikleri, hem afet yönetimi biliminin hızla ilerlemesi hem de geçmişte yaşadığımız afetlerden elde ettiğimiz dersler ve bilimsel gelişmeler ışığında bütüncül bir bakış açısıyla yeniden ele almalı ve risk azaltmayı önceleyecek şekilde güncellemeliyiz. Kurumsal yapılanmayı da merkezi ve yerel düzeyde yeniden gözden geçirmeliyiz. Aksayan yönleri süratli bir şekilde tespit etmeli ve en etkin, en verimli şekilde çalışacak bir afet yönetimi sistemini kurmalı, yerel yönetimlere daha fazla sorumluluk vermeliyiz."
"Depremin iklim değişikliği ile artan sıcaklarla herhangi bir ilgisi yok"
Özmen, iklim değişikliği ve küresel ısınmaya bağlı artan sıcaklıklar nedeniyle deprem olacağı endişesi yaşandığına dikkati çekti. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin ana nedeninin, insan faaliyetleri sonucunda sera gazı emisyonlarındaki artış olduğunu dile getiren Özmen, şunları kaydetti:
"İklim, atmosferdeki değişimlere ve insan faaliyetlerine bağlı olarak değişmektedir. Depremler ise yer kabuğunun derinlerinde mantodaki konveksiyon akımların etkisiyle değişik yönlere kaymaya zorlanan levha hareketleri neticesinde oluşur. Dolayısıyla yer kabuğunun derinlerinde meydana gelen kırılmalar neticesinde meydana gelen depremin iklim değişikliği ile artan sıcaklarla herhangi bir ilgisi yok. Yani iklim değişsin değişmesin depremler olmaya devam edecektir."