
Hastalığının ağırlaştığı 18 Haziran 1936’da, gözünde tüten vatanına/İstanbul’a döndü. Perşembe günü Prenses Emine Abbas Halim’in misafiri olan Âkif, hemen ertesi Cuma günü Şişli Sağlık Yurdu ve Teşvikiye Sağlıkevi’nde ihtimam ile tanınmış doktorlardan Prof. Burhaneddin Bey (Osman Tugan) ve İbrahim Osman Güçer’in refakatinde müşahede altına alındı, tedavi edildi. Şair bir ay kadar bu hastanelerde kaldı, uzun bir tedaviye ihtiyaç olduğu anlaşılması üzerine Abbas Halim Paşa’nın “vekîl-i umûr”u Fuad Şemsi Bey’in tavassutuyla Mısır Apartmanı’nda kendisine tahsis olunan bir daireye nakledildi. Mehmed Âkif, bir müddet de Mısır Apartmanı’nda kaldıktan sonra Prens Halim Bey’in Alemdağı’ndaki Baltacı Çiftliği’ne götürüldü. Âkif, bu çiftliğe çekilip oturmayı daha Mısır’da iken düşünmüş, kararlaştırmıştır. Zira Âkif’in son yıllarında en büyük korkusu “Mısır’da ölmek” ihtimali oldu. Hemen her gün ziyaretine gelen dostları, sevdikleri ile birer birer vedalaşan şair son nefesini, çok sevdiği İstanbul’da Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda, Âsım gibi en önemli eserini kendisine ithaf ettiği vefakâr dostu Fuad Şemsi Bey’in kucağında verdi (27 Aralık 1936). Resmî makamlardan gerekli ilgiyi görmeyen cenazesi, üniversite gençliğinin ve halkın yoğun ilgisiyle Beyazıt Camii’nden kaldırılarak, Edirnekapı Mezarlığı’nda defnedildi.