?>

Sazan gibi...

Bülent Kaan Köse

6 yıl önce

Tanzimat’tan beri ve hatta ondan biraz da önceden başlayarak, Osmanlı ve sonra da Türk “okumuşlarında” bir hastalık var! Neden “hastalık”? Çünkü o tarihte artık devletçe de ilan edilmiştir ki 14. Yy’dan 17. Yy sonuna kadar tepesinde boza pişirdiğimiz Batı Avrupa, artık bizi, “geçti”! Ona yetişmek için, onun gibi olmak gerek! İyi! Olalım olmasına da, o “bizi geçen” adamların bizi geçmesine neden olan bütün kültürel “ilerlemeleri”nin altında Protestanlık yatıyor! Bizde o yok! Hristiyanımız bile o adamların “doğulu” diye aşağıladığı, Ortodoksi ve türevleri! Din’i de mi değiştirelim? Bir miktar Ermeni, değişti nitekim! Ama sen değişsen bile, hem onlar seni benimsemiyorlar ve hem de kendi “Memetik” yapın; yani kromozomlarına da işlemiş “kültürel hafızan”, tamamıyla farklı! Ne olacak? Japonları örnek vermek, 1970lerde çok modaydı ama onlarda nerdeyse animist bir kültürün ötesinde bir şey yoktu ki! Kolayca uyum sağladılar… Sende öyle değil… Ta Mezopotamya ve belki de eski Mısır’dan, hatta Çin’den gelen başka bir uygarlığın sahibisin… Bulunan çare: Olduğun gibi kalacaksın çaresiz ve o halde onları taklit edeceksin… Şapka giy, masaya otur, tatili Pazar günü yap, kravat bağla, bir batı dili öğren! Oldun işte batılı! Memetiğini iğne ile damardan versen, olmuyor! Taklit et, belki olur… Aramızda yaşayan, genç bir güruh var. Çoğunun elinde bir üniversite diploması da bulunmaktadır ve aklı başında adamda hayretler uyandıran öz güvenlerinin nedeni de budur! Bunlar, “modernizm”, çağdaşlık falan denince, bu kavramlardan bir şeyler “anlıyorlar”! Bazı psikolojik sapmalara  hor görmeme aşamasını geçtiler; bizzat o kavramların kendilerini anlamaya başladılar! Sırayla açayım… Bunlar “otlanmayı” modernlik sanıyorlar ama uyuşturucu iptilası, post modern bir mesele değildir meselâ! Ta Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi zamanından beri popülerdir. Kemal Tahir, taa 12. Yy’da Anadolu’da Kalenderi dervişlerinin kelle kelle afyon yuttuklarını anlatır. Google’dan başınızı alıp, Devlet Ana’ya bakın… Çok eski mesele…Hiiiç moderen değil! Adlı adınca yazmıyorum ama “meselâ/örneğin”, kadın kadına cinsel fantezi ve eylem de modernizm değil! Osmanlı’da halk ağzında “Ablacılar”, nazik mahfillerde ise “Zurefa Taifesi” diye tesmiye edilirdi. Şimdi iyi Türkçe de bilmeyenlerimiz, bunu da hayvan zannedip hallenebilir ama “zarifler” demek…Bunlar çok zarif olduklarından ellerine hoyrat erkek eli değdirmiyorlar! Ama 16.yy’da Kapalı Çarşı’da dükkân açmış, işin zanaatkârları var ki Zıbık yapıyorlar.  Efendim henüz pil icat edilmediğinden titremiyor ama bildiğiniz o malafatdan yapıyor, siparişe göre… Kaygan sevene fil dişinden de tırtıklı isteyene abanoz ağacından! Parana göre; istediğini al, keyfine bak… Yâni bu da “moderenlik” değil… Osmanlı dedelerimiz, bizden beş asır önce meseleyi özgürlük içinde çözmüş! Ayıbı yok, Kapalıçarşı’da dükkânı var… Al, git, keyfine bak… Bu “keyfin” obür türlüsüne geçersek, erkek erkeğe vuslata erip keyif çatmak özgürlüğüne, yani! O çoook daha eski kadim bir “seçim”dir, haberiniz olsun! İşin ilmi Platon ile başlar diyeyim de ondan öncesini varın siz hesap edin… En meşhurları Büyük İskender…  Bu da tarihten eski bir mesele… Orta çağ Avrupası’nda bu seçimi yapanları, Engizisyon yakıyordu;  şimdiki kompleksleri de ondan geliyor ama ne Osmanlı’da, ne Bizans’ta ne İran’da  yok öyle bir mesele…  İsteyen, istediğini ediyor… Bu da hem eski ve hem de “batılı” değil… Siz size gelin! Ne kaldı?Transseksüalizm? Türkçe bilmeyenlerden, özür dileycem,Latincesi’ni bilmiyorum çünkü “edim” (ne lâf ama!) Osmanlı’ya ait olduğu için lâkırdılar da ondan… “Köçek” ne demektir? Kadın kılığında gezip, danseden ve sonra da “gereğini” yerine getirmek için işve cilve ile herifleri içinden çıkaran, herif! Murad Bardakçı, bu “geleneğin” Eski Yunan’dan beri var olduğunu ve Epiküryen Felsefe’den kaynaklandığını anlatıyor! Hem antika!Hem de “batı” değil… Fuhuş yapan seks işçileri de ta Eski Yunan öncesinde Kortezan diye geçer ve rahibe diye kutsanırdı… Sümer dedeleriniz de onlardan göre göre, o ayni meseleyi kutsal bir eylem kabul etmekteydiler… Tapınaklarda yapılırdı o aksata… Trodos’taOlimpos Tepesi’nde tapınağı vardı ki kim kimi yakalarsa… İbadetti ha! Kötü niyet yok… “Döl verip” kutsanıyorsun, sonra yoluna… Geçerken uğra, dölünü at, et oyanı… Ne soran var ne sıvanan… DNA da yok henüz, bilinmiyor, babalık davası açacak kevaşe de bulunmaz… Antikten de eski… Meğer insanlar ilkten ahıra ne buldularsa yemişler, çağdaş meraklısına bir şey kalmamış… Bir kaldı, hem kendine hem de eşine cinsel özgürlük tanıma… Ona da ister Platon zamanında, isterseniz Adorno çağında, “godoşluk” derler dünyanın her tarafında ey kirayun-u kiram!  Kal-ü belâdan beri, sürüsüne bereket… Yeni bir huy değil… Hepsi de insan ırkı kadar eski “hürriyetlerdir”… Hiç birini de bugünün Batı Avrupalılar’ı icat etmedi… Ne eylemi, ne de özgür bırakmayı! Bunlarda kavunla keyif yapacak yaratıcılık mı var?  İşte yer çekimi yasası, suyun kaldırma gücü, kuantum, buhar makinası gibi, atomu parçalamak, DNA mna gibi “sıkıcı” şeylerle uğraşıyorlar! Bunların da zaten onlardan haberi yok! Çünkü,adamlar doğulu,  doğulu… Eğlenceli işler daha çok ilgilerini çekiyor… Modernleşmeyi de o taraftan çabalar edinsin… Amma… Sazan gibi atlamanın, durduk yerde “kestaneyi çizdirmenin”alemi  yok! Çünkü o iş dübürle değil, beyinle oluyor… Canınızın çektiği haltı edin etmesine, kime ne? De üstüne bir de felsefe kılıfı giydirip kutsamayı “öteleyin”!
YAZARIN DİĞER YAZILARI