?>

Milliyetçilik ne kadar kötü?

Bülent Kaan Köse

7 yıl önce

Öyle görünüyor ki bu ara biraz daha sık yazmak gerekiyor! Bu halkın entellerinin evvel eski hastalığı depreşti gene… Entelektüelden bahsetmiyorum! Onun özentisi imitasyon tayfasını kastediyorum.  Konunun cahili olmakla gurur duyduklarından, güya sol adına; karşıt milliyetçiliğin her tezini alıp savunmaktan, utanmıyorlar… Çünkü, bilinçlileri hariç, ötekiler farkında bile değil ki Anastasiadis de Komünist Enternasyonal’in dönem başkanı değil; bildiğin bir EOKA’cı… Babası, EOKA B’nın Limasol bölge komutanı olarak, 15 Temmuz Darbesi’ni yönetmiş adam… Nasıl oluyor da onun söylediklerini terennüm edince, “sosyalist” oluveriyorsun! Bunlar, öldürdükleri Türk’ten çok; Rum komünist öldürmüş bir hareketin temsilcileri… Bizim milliyetçilerden nefret edip; bunların peşine takılınca, solcu molcu olunmuyor; Helen milliyetçisi oluyorsun, o kadar…   Bu “milliyetçilik” meselesini, konuşmak lâzım… Yoksa kafada düşünce olmayınca, birinden çözülüp, ötekine bağlanmak çok da zor değil,  görüyoruz…   Osmanlı “milliyet” kavramını bir tarafa bırakalım, o farklı bir kapsamdadır! “Ulusçuluk” diyelim… Nation anlamında milleti ele alırken.   Bu lâf bize 19.yy’da (biraz geç) Mısırlı Tahtavi’den geçti… Tahtavi, Renan’dan bire bir Arapça’ya aktardığı bir sloganla, “ Hubbül vatan/ Mim el iman” diyordu! Yani, vatan sevgisi, imanın esasıdır. Bunu Türkçe’de ilk defa kullanan da Namık Kemal’dir! Ondan önce “yurt”, Türkçe’de çadır anlamında kullanılmaktaydı. Eviniz, yani… Bugün anladığımız manada vatan kavramının ilk kullanılması Osmanlı Tercüme Odası’nda Kırım Savaşı günlerine (1853) uzanır ve Namık Kemal da o dairenin bir memurudur ama popüler olması, onunla ortaya çıktı! Türk Ulusçuluğu fikri de Kırım, Kazan ve Bakü’de filizlenip, Türkiye’ye öyle geldi! Onun için öncüsü, Cedid Hareketi’ni kurup yöneten Gaspıralı İsmail, Kırımlı’dır… Ki Rusya Türk okullarında laik eğitimi yerleştirerek, Türk modernizasyonunun da öncüsü olmuştur! Türk Ulusçuluğu’nun manifestini yazan Akçuraoğlu Yusuf ise Kazan’lıdır ama Gaspıralı ile yakın ilişkisi dolayısıyla ulusal bir bilince sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Ondan dönüp gelip; Atatürk’ün de hem bakanı, hem de danışmanı olmuştur! Bu kadar yenidir yani bizim milliyetçiliğimizin tarihi…   Ulusçuluk kavramının dünyada ortaya çıkması ise 18.yy başlarıdır. Modern zamanların, politik kimlik antitesi, ulus’tur… Üretim biçimi kapitalizm, memleketi Ulusal Pazar, egemeni burjuvazi, devleti de Ulus Devlet… Bu çağda, birey kendini mensubu bulunduğu Ulus ile tarif eder…   Pre- modern çağın da bir politik kimlik antitesi vardır! Egemeni aristokrasi, üretim biçimi feodalizm, devleti imparatorluk, memleketi yaşamakta olduğu ve ayrılması yasak olan feodal bir beye ait olan çevre! Bireyin kendi politik kimlik tanımlaması da aşiret ya da hemşehrilik aidiyeti!   Onun öncesi de var! Kölecilik çağı! Orada da belirleyici politik kimlik aidiyeti, etnik kimlik ya da kavim’dir…   Karl Marx, hem de ünlü o 120 sayfalık olup da dantel taifesinin onu bile okumadığı Komünist Manifesto’da, yukarda anlattığımız gelişmeleri sağlayıp, Ulus, ulus devlet ve modern kimliği geliştirdiği için, burjuvaziyi “tarihin en ilerici sınıfı” diye tanımlar!   Pre modern zamanlarla kıyaslayınca, elbette öyledir! Ne var ki 19.yy’dan sonra bütün savaşların altında bu düşüncenin yattığını tespit ederek, insanlığın mutluluğu için, o düşünce kalıbının değiştirilip, yerine üretim sürecinde oynanan role göre biçimlenen yeni bir kimliğin, “Sınıf Bilinci”nin almasını önerir. Sovyet devleti çökünce onun yerini liberal bir söylem aldı, bu yeni duruma Post Modern Çağ demeye başladık!   Dünya insanlığı, kendini yeniden tanımlayıp, modernizmi aşmak üzere sınıf kardeşliğine dayalı enternasyonal bir kimlik, geliştiremedi …   Öte yandan, karşıt cephe yani liberal söylem de daha iyisini yapabilmiş değildir? Brexit, nedir? İngilizler, neden Germenik hegomonyayı terk etti?   Dünya sathında, Post Modern bir kimlik ölçüsü olarak ortaya çıkmış bir Ulus-ötesi Kimlik yok! Bunu bahane ederek, bütün dünyayı ya Almanya ya da ABD’nin “muti sömürgesi” yapmaya çalışan bir söylem var, sadece!  Üretilmiş ve kabul görmüş ne bir enternasyonalist kimlik var bugün dünyada ne de bir “ulusötesi” kimlik! İki büyük güç, (Almanya/Fransa ile ABD/GB) kendi ulusal çıkarlarını, bütün dünyaya egemen kılmak üzere hem birbirleri ile ve hem de herkes ile itişiyorlar… Ötesi, henüz yok!   Bu koşullarda: İstediğiniz kadar, enternasyonalist şu bu olun; kendi ulusal kimliğinizden çözüldüğünüz anda ya geri pre modern soy sop, aşiret, hemşerilik kimliğine bürünüp, lokma gibi yutulacaksınız; ya da onun yerine henüz başkası üretilmediği için gidecek başka kapı bulamayıp, bir başka ulusçuluğun sultasına boyun eğmek zorunda kalarak, yok olacaksınız!   “Türk değilim! Ben ilerici adamım!” Nesin? “Sadece Kıbrıslı”!   İngiliz valiye, “ Bizim şanlı Helen adımızı değiştirmemiz için ne günah işledik ki bize Kıbrıslı diyeceksiniz? Eşeklerden başka Kıbrıslı yoktur!” diyen Makarios II’nin halefleri ile birlikte mi bir Kıbrıs ulusu yaratacaksın? Onu yaratamadan, olandan vazgeçmeyi önermek nedir? Aborjin mi olacaksınız?   Kendi ulusçuluğunuzu aşmışsınız, amenna! Ama karşıt ulusçuluktan da korunmak gibi bir göreviniz yok mu? Karşınızda kendi ulusçuluğu peşinde bir adam dururken, sizin kendi ulusçuluğunuzu  rezili rüsva etmeniz, sosyalizme mi yarar ( ki öyle bir derdi olanı göremiyorum) meydanı karşıt ulusçuluğa bırakarak, ona mı?   Sayın Akıncı; bil ki 77’den beri üzerinde hemfikir olunan iki bölgelilik, iki toplumluluk, siyasi eşitlik ve Türkiye garantisi olmadan, imzalayacağın bir kâğıt; ne barıştır, ne anlaşma ne de çözüm…   Ona göre, yemeği ye! Gonyağı da iç, helâli hoş olsun… Da kalk da gel…  Babalarının köyünden geldiklerinde, anlaşırız! Eğer o zaman da bir anlaşmaya ihtiyacımız olacaksa!
YAZARIN DİĞER YAZILARI