Kadınların yüzde kaçı başını örtüyor, türbanlı kadın oranı artıyor mu?
Bülent Kaan Köse
6 yıl önce
Türkiye’deki son seçimleri Ak Parti’nin kazanmasından sonra, yabancı bir akademik dergi benden bir yazı talep ederek, son yirmi yıllık süreçte her seçimi Recep Tayyip Erdoğan’ın domine edebilmesini nasıl gördüğümü sormuştu! Nedeni neydi bence? Uzun yıllar Türkiye’de yaşamış olmama güvenerek, oturdum yazdım ama çoğu iddia da gözlemden ibaret olmakla, kişisel görüş olmanın ötesinde, fazla bir değer taşımıyordu, rahatsız oldum; göndermedim. Bilgisayar’da duruyor… Değerlendirmem neydi? Şu: Bizim Türkiye’de yaşadığımız yıllarda ülke nüfusunun %75’i kırlarda (rural) %25’i, kentlerde (urban) yaşıyordu. Bugün, bu oran tam tersine dönmüştür. Gelişen Anadolu sermayesinin emek ihtiyacı, kırsal nüfusu kente celbetmektedir. Artık Türkiye nüfusunun %25’i kırda yaşıyor! Bu, son yirmi yıl içerisinde, Türkiye köylülüğünün, en az yarısının mekân değiştirerek, kentlere göçtüğünü gösteriyor. “Her şey değişir, zihniyet en son!” diye bir tespit vardır. Köylü nüfus, kentlere akmıştır ama akmakla, kentli değerleri edinmesi arasında, birkaç kuşağa ihtiyaç vardır. Bu bakımdan “kentte yaşıyor ama köy kültürü ile, olduğu gibi yaşıyor” da diyemezsiniz, çünkü bu insane aklına da hakaret olur. Nasıl yaşıyor? Yoğunluk geleneksel kültür olmakla birlikte, kentte öğrendiği bir takım değerleri de o eski kültürüne “çakıyor”! Facebook’ta dolaştırılan o başı türbanlı, kıçı bikinili kız fotoğrafının anlamı, budur. Başörtülü kamyon şoförü de görüyoruz, ATM, motosiklet süren kızlar da, bu günün Türkiye’sine bakınca! Bikinili de gördük, Allah’a şükür… Bu bir kültür şokudur ve bu kitle artık görünür olmuştur; çünkü Çemişgezek’in bilmem ne köyünde değil; Cihangir’dedir… Ve nüfusun %50’sidir… Tayyip Erdoğan’ın yakaladığı da budur. Çünkü kendisi de sadece ikinci kuşak, bir “new comer”dir… Onlardan biridir… Beri yandan, bunlara karşı tepki duyan öteki %50 de (ki o kadar da değildir) öngörüldüğü üzere, “Batılı”, değildir! Tanzimat’tan bu yana resmi politikanın dayattığı bir takım “batılı değer”le tanışmış olmasına rağmen, bunların bir kısmını sindirebilmiş, kişiliğinin geriye kalan değerleri halâ “doğulu” nitelikler taşıyan bir yapı göstermektedir. Türk toplumunda Doğucular ve Batıcılar diye iki kesim yoktur. Doğudan ve batıdan muhtelif değerlerin bütününü, herkes taşıyor. Siyaseten taraflarını, bu değerlerin arasından öne çıkardıklarının oranı belirliyor. Demiştim o yazıda… Kanıtım yok diye kendime sakladım… Ertuğrul Özkök, Hürriyet’teki köşesinde, 4 Ekim 2018 günü bir anketin bazı sonuçlarını yayınladı. IPSOS araştırma şirketi’nin 2018 Türkiye İnsan Profili. Türk kadınının %58’i, sokağa çıkarken başını örtüyormuş! Bu oran 36 yaşından büyük kadınlarda daha yüksek. Başını örten her 4 kadından 3’ü başına tülbent veya eşarp takıyor. Bunların % 21’i Türban takıyor ve oranları son araştırmadan bu yana, hiç artmamış! Türk insanının %25’ı Büyüye inanıyormuş! Bu oran en yüksek nerde biliyor musunuz? Ege Bölgesi’nde! Hani “Laikliğin kalesi” idi ya? Orada! %31… AB’ye girmek isteyen okumuşların %30’u da Büyü’ye inanırmış! Özkök, “Büyüye en çok inananlar, Beyaz Türkler” diyor… Kadere inananların oranı da %71… Son ankete gore biraz arttığı belirtiliyor ama kaçtan buraya çıktığı yazılmamış! Kadınların %77’si, genelin %69’u, Nazara inanıyor! Ege’deki “ilericiler” büyüye, Orta Anadolu’daki “gericiler”, nazara inanıyorlar, ankete gore… Her beş kişiden biri de cinlere inanıyormuş, Cübbeli Ahmet Hoca gibi… %20… Ne kadarı “ilerici”, ne kadarı “gerici”, belirtilmemiş… O anketin bütününü bulup, alıcı gözle değerlendirmek gerekiyor ama gözlemle saptadığımın da gerçeğe aykırı olmadığı görünüyor. Türkiye ve insanı, “unique” bir ülke ve toplumdur. Sadece batı değerleri ile anlaşılması mümkün olmadığı gibi sadeve doğulu değerlerle de anlaşılamaz! Çünkü ne biridir tek başına, ne öteki… Hem hiç biridir, hem de hepsi…