Suyun gözünden sesleniyorum sana
Toros Ekspresi’nin kampanaları çalıyor garda
Allaben Deresi’nin iki yanında ak zambaklar
Gece bir nar gibi dökülüyor kömür gözlerinden
Antep Kalesinde bir bayrak gibi dalgalanıyor hüzün
Belkıs”ın saçlarını örüyor garbi yelleri
Bir kuş havalanıyor Kömürler üstünden
Fırat”ı kucaklıyor Nizip”in kolları
Doğunun kıyısından batıya bakıyor gözleri
Bir hançer gibi parlıyor doğan güneşi
Kuva-i Milliye”nin altın kuşağı belinde
Şehitler çeşmesinden kana kana içmiş dudakları
Dönülmez yolların kavşağında şaha kalkmış atlar
Mavzer sesleriyle yankılanıyor kanlı dereler
Göğsünün tam üstünde bir istiklal madalyası
Kırmızı bir üniforma giymiş toprağı üstüne
Zeytin ağaçlarının siyaha çalan yeşilinde
Ulular geçiyor uzun çarşılarından, arastalarından
Zincirli bedestende ağır kadifeler bürünmüş omzuna
Gümüş bir hamaylı takmış ak gerdanına
Tahmis kahvesinin duvarlarında gölgelenmiş akşam
İncirin ve zeytinin üstüne başlıyor bütün yeminler
Kutnu kumaş yüklü develer konaklıyor Şirehan”da
Beydilli kilimlerine ilmek ilmek işleniyor kara sevda
İçli bir ezan yükseliyor Kurtuluş Camisi’nin minarelerinden
Şehreküstü”nde sıvası dökülmüş bir ev
Hoşgör Mahallesi’nde hanek sesleri
Halep’ten gelen kervanların çan sesleri sinmiş hanlara
Bir barak havası yükseliyor toprağın hançeresinden
“Aman keten gömlek giymişte ayna dizinde”
Ağam haydi kalk Antep’e gidiyoruz
Şahit Kâmillerin, Şahin Beylerin yurduna
Bak irahan”lar gibi kokuyor bu şehrin saçları
Barak ovasında uykusundan yeni uyanmış marallar dolaşıyor
Ağam haydi kalk Antep’e gidiyoruz.
Mehmet BAŞ