Batının saldırıları ile istikrarsızlaşan ülkelerin insanları üzerlerine çöken zulüm ve despotluk çarkından kurtulmak için yine batıya sığınırken yollarda donarak ve boğularak ölüyorlar. Batının iki yüzlü ve sinsi politikaları ve kendinden başka kimseyi insan olarak görmeyen tutumu yüzünden insanlık çok büyük bir çıkmaza girmiş ve tutulduğu krizden çıkamamıştır. Yüzlerce yıl içinde büyük bir insanlık kitlesini sömüren ve köleleştiren batı, Kızılderililerin ve Aborjinlerin neslini kurutmuş İslam toplumlarını lime lime ederek kimliksizleştirmiştir. İnsanları cahillik, yoksulluk ve ayrılık sarmalı içine atarak kardeşi kardeşe düşman etmiş ve içeriden devşirdiği işbirlikçilerle ülkelerin zenginliklerini kendine aktarmıştır. Bunları yaparken hep bir maşa kullanmış kendi elini temiz göstermeye çalışmıştır. Hümanizm ve insan hakları gibi kavramlar batının kendi kirlerini örtme aracından başka bir şey değildir.
Tarihin hiçbir döneminde batı medeniyeti kadar gayri insani ve acımasız bir medeniyet ortaya çıkmamıştır. Kılıçlarıyla insan kafasından tepeler kurun Moğollar bile bunlardan daha merttir. Moğollar sadece insanların bedenini yok ederken batı kurduğu hedonist yapı ile insanların ruhlarını uyuşturarak ve kendine göre dizayn ederek kısırlaştırmıştır. İnsanlık tarihinin gördüğü en kalleş en sinsi ve en hain insan topluluğu olan bu insanlar gittikleri yerleri sadece maddi olarak değil manevi olarak da istila etmişlerdir. İnsanları dönüştürerek gönüllü köleleri haline getirmişlerdir.
Batının bu acımasız ve insanlık dışı tutumlarının altında büyük bir tanrı krizi yatmaktadır. Tanrısızlık sonrasında kendini tanrı olarak ilan eden bu sahte aydınlanmanın sahte insanları her anlamda insanı ve insanlığı bitirmek için hareket etmektedirler. Çıkan her savaşın her kavganın altında batılı silah tüccarlarının sinsi planları yatmaktadır. Bilimi insanlığı onarmak için değil yıkmak ve yok etmek için kullanan batı, sadece insanlığı değil doğayı da tahrip ederek ozon tabakasını delmiş bitki ve hayvanların neslini yok etmiştir ve kendi ülkelerinde yasakladıkları her şeyi başka ülkelerde acımadan yapmışlardır.
Doğuyu sömürerek elde ettikleri nimetlerle kurdukları şehirlerinde kalbi sadece kendisi için çarpan çocuklar yetiştirmekte ve nimetler deryasında yaşayıp gitmektedirler. Bunların eline, Bosna” da Afganistan’da, Irak” ta, Suriye’de, Mali” de, Ruanda’da vb. yerlerde ölen her mazlumun kanları bulaşmıştır.
Bunların tarihi soykırımların ölümlerin ve yok etmelerin tarihidir. Bunların bilinçaltlarında her zaman uyanmayı bekleyen bir canavar yatmaktadır ve ellerine en ufak bir fırsat geçtiğinde insanların üzerine saldırmaktadırlar. Özgürlük getirmek için Afganistan’da düğün konvoylarını bombalayan Bağdat’ta evlerinde uyuyan çocukların üstüne bomba atan bunlardır.
Batının medeniyet ve uygarlık iddiaları tümüyle çöpe gitmiş ve artık bir anlam ifade etmemektedir. Bir mikser gibi mazlum milletleri karıştırıp birbirine düşüren tavşana kaç tazıya tut diyen bu insanlar hiçbir şey olmamış gibi dünyaya barış ve demokrasi nutukları vermeye devam etmektedirler.
İslam dünyasının zavallı çocukları ise tecavüzcüsüne âşık olan kurbanlar gibi kendini ve kendinden olanı küçük görürken kendi kanıyla beslenen bu vampirlere hayranlık duymaktadırlar. Bu çelişkiyi anlatacak bir kelime ve bir ifade bulmak ise henüz mümkün görünmemektedir.
Karaya vurarak ölen çocukların, mülteci teknelerinde boğularak ölenlerin ve sınır kapılarında donarak ölenlerin asıl suçluları ise bir vicdan azabı dahi duymadan yaşamaya devam etmektedirler. Tüm bu olup bitenler arasında şu gerçek asla unutulmamalıdır ki; asıl ölen bu insanlar değil insanlık ve insanlığımızdır.
Mehmet BAŞ