Ünlü Lübnanlı yazar Amin Malouf, iç savaştan beri Fransa’da yaşıyor. Kendisi Lübnan’lı bir Arap’tır ama Fransız edebiyatının yazarıdır. Çünkü, Fransızca yazıyor… Arap olmasına Arap’tır adı bile Arapça’dır ve fakat, Müslüman değil, Katolik’tir! Bir kitabında anlatıyor ki dedelerinden biri Osmanlı zamanında, devletin en önde gelen görevlerinden birini yapmaktaymış! Baba tarafından ninelerinden biri de Türk! U lâ havle? Daha durun… “Ben” diyor, “Arap olmakla, Kuzey Afrika’dan İran’a kadar insanlarla ortak bir kimliği temsil ediyorum. Katolik olmakla, Lübnan’dan Arjantin’e kadar kimliğimi paylaştığım büyük bir dünya var… Fransızca yazmakla, Yeni Kaledonya’dan Tahiti’ye, oradan Fransa’ya, Fransa’dan Marun Dağı’na kadar ortak hissiyatlarım var. Arap kökenim, ana dilimde Tanrı’ya yakaran Kur’anı Kerim dolayısıyla, Türkiye’den Tacikistan’a, Hindistan’dan Moskova’nın yanıbaşındaki Kazan’a, Kırım’dan Sincan’a, İstanbul’dan Cibutyi’ye, Nijer’e, Kamerun’a kadar, kimlik paylaşımlarımın sebebidir. Türk ninem, Moğolistan’dan Türkiye’ye kadar bana ortak bir kimlik paydası sağlıyor! Bana soruyorlar: ‘ Arap mısın? Fransız mı?’… ‘ Ne biriyim tek başına, ne öteki! İkisi de değilim… İkisiyim de… Ve dahası bu yukarıda saydıklarımın, hepsiyim!’ deyince, kulağıma eğilip soruyorlar: ‘Kendini ne hissediyorsun?’ Cevabım gene aynıdır: ‘Hepsi’!” Malouf, pek beğendiğim Kimlik tanımlamasında, insanların kimliğini oluşturan ögelerin, son derecede “Bireysel” olduğunu anlatır. Daha doğuştan cinsiyetinizden başlayarak, büyüdüğünüz aile, akrabalıklarınız, mahalleniz, köyünüz, kasabanız, şehriniz, etnik aidiyetleriniz, sınıfınız, içine doğduğunuz kültür, edindiğiniz zihniyetiniz, okuduğunuz okullar, tuttuğunuz takım, takip ettiğiniz yayınlar, sevdiğiniz kız ya da oğlan, içinde yaşadığınız kültürler toplamı, ulusal tercihiniz, vatandaşlığınız, siyasi tercihleriniz vb. daha yığınla öge kişisel kimlik duvarınızın tuğlalarıdırlar. Bu bireysel kimlik ögelerinden en çok ortak olanlar, toplumsal kimliği oluşturur! Bu bakımdan ve belki de onun bakımından, kimlik, ortak hafızadır… Biraz da ortak tarihle ilintilidir. Ve insanlar, ortak toplumsal kimliklerini oluşturan ögelerden en çok saldırılanına, en fazla sarılırlar! Kendilerini onunla tanımlamaya başlarlar… Bu bir bilimsel veridir… Onun için “Hepimiz de Kıbrıslıyız” diyen Anastasiadis’e, “Bir dakika, ben Kıbrıslıyım ama Türk’üm de” diyoruz… Çünkü son yüz elli yılda yaşananlar dolayısıyla, kimliğimizin o ögesine göz diktiğinin farkındayız! Ama aynı biçimde “Hepimiz de Türk’üz” diyene de “Bir dakika, ben Türküm ama Kıbrıslıyım da” demekteyiz! Neden biliyor musunuz? Çünkü o son yüz elli yılı ben yaşadım ama o yaşamadı! Ortak hafızamız yok! Olsa, meclisin damına çıkmaya ar ederdi… O meclisin orada nasıl toplandığını, bilmiyor… Bir damla teri yok o faslın içinde… Geldi, orada öyle buldu… Kıbrıs’ı unutursam, kromozomumdan, memos’umdan silersem, on dört yaşımda niçin silaha sarıldığımı da unutur, ben; ben olmaktan çıkarım! Bilmiyor… Ama öte yandan, kültürel kimliğimi, etnik hafızamı, dilimi, ta Con Rifat ve arkadaşlarından gelen kimlik kavgamı yani hafızamı da “Delete” edersem, o on dördünde Lefke’nin Birgi Tepesi’nde, İrya Dağı’nda silah kuşanan Nazım’a da ihanet ederim… Bunu da bilelim… Papaza kızıp yağlı yemenin alemi yok… Ancak… Ya birinin, ya ötekinin farkında olmayan iki topluluğun, sekterce bir provakasyonla giriştiği ip çekişmesi, nereye varıyor? Sosyal medyaya bakın, “Kıbrıslı Türk milliyetçiliği” uzun zamandır zaten solun konusu dışındadır (onlar başka dalgalarda kürek çekmeye girişti, bir gün bunu da yazarım) son günlerde, öteden beri Türk milliyetçisi olan kesimler de Kıbrıslılık bahsine sahip çıkmaya başladılar… “Ben şu kadar yıl Türklüğüm için savaştım! Ben olmasaydım, sen buraya turist olarak bile gelemezdin! Senden Türklük öğrenecek halim yok!” söyleminin derininde ne yatıyor sanıyorsunuz? Ne demiştik? İnsanlar, kimliklerini oluşturan ögelerden hangisi en çok saldırı altındaysa, ona sarılırlar! Zaten kendisi yanlış olan Türkiye devlet paradigmasını, gelip burada zorla ikame etmeye çalışarak, bu sonucu alan muhteremlere, duyururum. Kaşı da yapamadınız, gözü de çıkarıyorsunuz… Bölücülük ede ede, milleti böldünüz sonunda… Çok geç olmadan toparlanın bari… Halâ ümidim var…