Bugün oldu, erken seçimle ilgili bir fikir belirtmedim. Şimdi birkaç şey söylemenin galiba zamanı geldi. Öncelikle bu seçim, bir ilk yaşanıyor: Partiler kendilerini, düşünceden azade bir hale getirdiler... Bu yeni değildir aslında! 90'lı yıllardan, hatta belki de bizde partileşmenin başladığı yıllardan beri, Kıbrıs meselesinde "çözüm" demek SOL, "KKTC" (ve sinonimleri) demek SAĞ diye tanımlandı. Ama doksanlara kadar, ilaç için de olsa, sol emeği; sağ da sermaye ve özgür girişimi ayıp olmasın diye de olsa, savundular! Özellikle 2004’ten beri, sol ya da sağ olmanın asıl “alâmeti farikası” olan ekonomik yaşamla üretim biçimi ile ilgili tartışma rafa kalktı! Müteahhitler Birliği başkanı, Ticaret Odası başkanı, Sanayiciler Birliği temsilcisi, banka sahibi kendine sol diyen bir partiden aday çıkıyor, 2005’ten beri; bir de bakıyorsunuz, bir işçi sendikasının başkanı da UBP milletvekili oluveriyor! Buyrun… Derin nedenlere daha sonra girerim de ama şimdi en yüzeydeki sebebi dillendirirsek, çünkü Sol demek, Kıbrıs Sorunu’nu çözümünü Kıbrıslı Rumlar ile ortak bir devlet kurmayı istemekle; sağ demek de istememekle özdeşleştirildi! Ki bunun aslında ne sol ne de sağ olmakla hiç alâkası yok! Bunlar evrensel kavramlar! Şili’de, Uganda’da, Fransa’da ya da Japonya’da ne savunmakla sol oluyor iseniz; ve ne savunmamakla sağ oluyorsanız, burada da Kıbrıs Sorunundan önce onların sahibi olmalısınız ki o tanımlamaları hak edebilesiniz! Ve sonra onun üstüne, Kıbrıs Sorunu ile ilgili politikalarınızı oturtasınız! Son yirmi sene böyle idare edildi. Şimdi o da bitti… Crans Montana’da Anastasiadis, solu halletti… Zaten kendini Kıbrıs Sorunu ile tarif etmekte olduğundan dolayı, söyleyebileceği her şeyi ağzından aldı… Ne dese, “Bak sizin Anastas ne diyor?” diye elinin böğründe kalmasına sebep oldu! Üretim süreci ile ilgili bir şey söylemesi de mümkün değildi! Hem artık kendi mensubu olmuş, “iş insanları” na ayıp olurdu ve hem de babalarının oğluymuş gibi biat ettikleri Adam Smith’in ruhuna, Liberal AB’ye, Amerikan Demokratları’na… Ortada ideoloji bırakmaları zaten bu yapıyla mümkün değildi, şimdi politika da yapamıyorlar! Sevgili Tufan Erhürman’ın kafayı Hukuk’a takması, bundandır! Oysa hukuku politika yapar… Yasalar, mecliste yazılır, mahkemede değil… Sağ da bunlardan hayırlı değil! Rauf Denktaş’ın ölümü de gösterdi ki meğer bu memlekette sağ politikayı sadece o yapıyormuş son yarım asırdır! Şimdikiler her şeyden şikâyet edip, yerine bir takım olmaz lâflar söyleyerek, karşı çıkanlara icabında sokak ağzıyla da söverek, sağcılık ettiklerini sanmakla meşgul… Politika yapamıyorlar… İdeolojilerini savunamıyorlar. Liberal düşüncenin Adam Smith’den beri kendini haklı çıkarmak, tek kalmak için uydurduğu “ideolojiler öldü” yalanına inanarak, ideolojiyi değil; aslında kendi politik varlıklarını yok ediyorlar. Her iki taraf da… Ölen ideolojiler değil, ideolojisiz kalan kendileridir… Politik bir hedef söyleyen yok… Söyler gibi yapanların da nasıl yapacağına dair tutarlı bir izahı yok... Biri KKTC'yi tanıtacam, der! Tanıt... Nasıl? Bana onu anlat... Öteki Federasyon kurcam, der... Kur... İtiraz edenin gözü çıksın... Amma Eşitliği nasıl sağlayacan? Bana onu anlat... Politika söyle, niyet değil… Apolitik bir tavırla, popülizm yapmakla zaman geçiriyorlar. Politika yok! Bu "apolitik" söylem, düşünceye değil, popülizme dayalı, apolitik bir meclis oluşturacaktır. Ha bu da bölük pörçük bir meclis çıkarıp, Mayıs'da "Çok erken" bir seçime yol açabilir ama yürünmesi gereken yollar da yürünmelidir...